Bizler ‘Batılılaşıyor muyuz?
Kemal Tahir’in ifadesiyle Batılaşıyor muyuz?
Yoksa sebep aynı mı?
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde bulaşmış ‘Batılılaşma’ ya da ‘Batılaşma’
Kanaatim odur ki bu diğerleri adına başarılı bir proje…
Hemen akabinde at gözlükleri takılan sözde aydın, yazar ve etkili insanlar,
geçmişimizi silmek, özümüzü değiştirmek, bizden uzaklaşmak ve başka bir
kimliğe bürünmek için çok çaba sarf etmişler, hala da ediyorlar…
Belli dönemlerde batı hayranlığı öyle seviyelere çıkmış ki kabul etme, boyun
eğme, çaresizlik hatta aşağılık kompleksine bürünmeye kadar varmış…
Bu kavramları ve bilinçli değişimleri, bizi bizden çok tanıyanları da okumak
daha bir acı…
Örneğin, Edward W. Sait bir makalesinde ‘Oryantalizm Avrupa’nın doğu
hakkında bir uydurması değil, bilinçle vücuda getirilmiş ve nesiller boyu
hatırı sayılır yatırımlara konu olmuş bir teori, pratik bütünüdür’ der…
Acı ama yüzleşmemiz gereken gerçeklerden bir tanesi de budur…
Daha üzücü olan ise, atılan her adımda, koyulan her tuğlada, yazılan birçok
yazıda bizden olanların / görünenlerin izleri var!
Gerçek şu ki bu durum sadece edebiyatımızda değil, sanat, siyaset, sosyal ve
kültürel alanlar başta olmak üzere hemen her alana ‘modernleşme, çağdaşlaşma
hatta muasırlaşma’ adıyla kanser gibi yayılmış durumda… Kaldı ki bu kelimeler
tüm toplumlar tarafında da kullanılıyor…
Düşünce dünyamızı bile kendimizden değil, hep başkalarından dinlemişiz ninni
misali! Üstelik kendi değerlerimizin farkına varmadan, belki de varıp
umursamadan…
Ve maalesef hala farkında değil, başkalaşma peşindeyiz…

Sensitivity: Internal / Non-Personal Data
Geçmişten günümüze izlenen ve/veya bile isteye özenti, kendi olamama fikri bizi
her geçen gün mağlubiyete götürmeye devam ediyor…
Ve maalesef dış unsurların yanı sıra bize çoktan yabancılaşmış iç düşmanların
marifetleriyle mağlup olmaya devam ediyoruz…
Elleri, düşünceleri ve dahi kalemlerinden ziyade gönülleri kirlenmiş, benliği
zehirlenmiş insanlarla mücadele etmekse bu çağda bizlere düşüyor/ hepimize…
İnsan olmak,
Kendin kalmak,
Ayakta durmak,
Geçmişine sahip çıkıp geleceğe taşımak isteyen herkes bu mücadele halkasının
içinde yer almak zorunda, başka da çaresi de maalesef yok…
Ülke ve büyük Türk milleti olarak dünyada hak ettiğimiz değeri görmek,
mimarlarından olduğumuz muasır medeniyeti yakalamak,
‘Batılaşma ve Batılılaşma’dan (Garplılaşma) değil,
Kendimizi tanımadan,
Kendimizi bulmadan,
Kendimiz kalmadan,
Kendimiz olmadan,
Özümüze dönmeden geçiyor…
Ves’selam…
…/…
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SU…
Neydik! Ne olduk?
‘SU’ Medeniyeti idi diğer adımız,
Şimdilerde marketlerden, büfelerden alır olduk!...
Şuyuu vukuundan beter gibi!...
Medeniyet dediğimiz MEDENİ/EZİYET oldu sanki.
Sahi ne oldu bizlere beğim…
Neden susuz kaldık!
Kimse bir diğerini kandırmasın,
Nüfus ile izahı yok ‘SU’ yun,

Sensitivity: Internal / Non-Personal Data

Neydik! Ne olduk?
Biz, bize dönelim artık…
2014 yılında Gürleyik ve Dinek Beldesi arasında yaşanan su krizine dair yazıdan
bir bölümdü… Sonrasında daha birçok il, ilçe, belde ve köylerde su savaşları
çıktı, halende devam etmekte…
Sürekli gündemde tutmaya çaba sarf ediyoruz… Lakin yetmez, daha fazlasını
yapmalıyız, hem de elbirliği ile…
- Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi Eskişehir'in SU KAYNAĞI
porsuk barajının kurumak üzere olduğunu biliyor muydunuz?
- Türkiye 52 yılın en kurak su yılını yaşadı bu yıl…
- 1 LT atık yağın, 1 milyon LT suyu kirlettiğini biliyor muydunuz?
- 09.07.2025’de Birleşmiş Milletler destekli ‘Dünyadaki Kuraklık Noktaları’
raporu, son iki yılın tarihin en ciddi kuraklıklarına sahne olduğunu ortaya
koyuyor. Rapora göre Türkiye, 2030 yılında ciddi bir kuraklık riskiyle karşı
karşıya…
Ve benzeri paylaşımları yapıyor, TV’de dile getiriyor, kimi zaman köşe
yazılarımızla farkındalığı artırmaya çalışıyoruz..,
Böyle giderse kirlenmişini bırakın suyu dahi bulamayacağız…
Böyle giderse zam yapılacak şebeke, içme suyunu dahi bulamayacağız…
Bu bizi endişelendiriyor hatta korkutuyor, peki ya sizi!
…/…
Dünyada ve Türkiye’de SU…
Suyun nasıl doğduğunu, nasıl hastalandığını, nasıl ihtiyarladığını, nasıl öldüğünü
ve gelişen uygarlığın onu nasıl yok ettiğini biliyor muyuz?
Kaliteli su nedir?
Suyumuz bitiyor mu?
Dünya suyunu nasıl koruyabilecek?
Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji uzmanı Dr. Eşref Atabey’ile Eskişehir
Mihalıççık Asbest ve ölüm adlı çalışmamda kesişmişti yolumuz… Sürekli takip
ve takdir ettiğim duyarlılığına inandığım kişilerdendir…
Sayın Atabey’in su hakkında merak edilenleri kaleme aldığı kitabı ‘Suyun
Hikayesi’ diye bir kitabı var, temin edip okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum…

Sensitivity: Internal / Non-Personal Data
Kitabın ayrıntıları ise 16 Kasım Pazar saat 12.00’de TRT Çukurova Radyosunda
idi…
Dinleyemeyenler ve kitaba ulaşamayanlar için eminim radyo arşivi ve tekrar
yayınları faydalı olacaktır…
İstifade etmeniz dileğiyle…
Unutmayın, ‘Su hayattır’ ve kuraklık uzakta değil kapımızda…
Ves’selam…