Hani şimdi nostalji yapayım desem yine takıldı derler. Yeşiltepe kaçak yapıların çok yoğun olduğu bir mahalle olmuş.
Desem ki; Yeşiltepe mahalle değildi ki.
60 yıllık bir geçmişin süreci var.

27 MAYIS İLKOKULU.

27 Mayıs ihtilalinden isimini almış tek ilkokuldu o zamanlar. Duvarlarında darbeci paşaların portre resimleri ile süslenmişti.
En başta Cemal Gürsel paşa..

Okulun arkasında birkaç sokak. Önünde eski bir yapı olan Hacı Sadık Camisi. İstiklal caddesinde bir fırın ve birkaç küçük esnaf. Ve kanal boyuna doğru sürgün edilen roman vatandaşlar. Eskişehir’in en son gettosu.

Köprüden, kanal boyunca ve devam eden yüzlerce takoz tuğla üreten ocaklar. Nedeni de, kanala çok yakın olması. Zira çamur kuyularında, sarı toprağın dinlenmesi ve yoğurması, dinlenmesi için bu suya ihtiyacı var. Yıllar itibarıyla sayıları 150’ ye kadar ulaşmıştır. Diğer adı kofter tuğla.

Yıl 1971.

Todor Hristov Jivkov dönemi. Devlet konseyi başkanı oluyor. Türkleri hiç sevmiyor..
Jivkov yönetimi ülkedeki Türk azınlığa karşı zorla yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, 1971den başlayan ve 1985 yılından itibaren asimilasyon politikası uygulayarak 1989 baharında Türkiye'ye doğru büyük bir göç akınının başlamasına neden olmuştur. Türklerden isimlerini değiştirmeleri, Türkçe konuşmamaları ve ibadet etmekten vazgeçmelerini istemiştir.
Akıbeti çok kötü olmuştur. Anıra anıra geberip gitmiştir..

GÖÇ AKIMI BAŞLIYOR..

Serbest göçmenlik dönemi başlıyor. Süresi belli. Türkiye ile kapılar açılıyor.
Gittin gittin der gibi..
Bulgaristan’ dan gönüllü gelen göç akımı var. Adını da koymuşlar Türkiyecilik. Gelenler, akrabaları tarafından davetli misafir olarak geliyorlar. Birçoğu geri gitmiyor.
Bulgarların sinsice yürüttüğü bir asimilasyon politikalarının yansımaları..
Gelseler de ne zamana kadar yük olacaklar. Eskişehir’de kalmışlar. Nereye yerleşecekler. Akrabaları burada, Bulgaristan’da..
Onlar için Türkiye anavatan. Silistre, Razgrat, Şumnu, Pazarcık, Dobrice’ den gelenler ağırlıklı.
Hepsi de tarım ve hayvancılık konusunda eğitimli..

HAYAL KIRIKLIKLARI YAŞIYORLAR.

Her şey karma karışık. Büyük hayallerle geldikleri Türkiye de hayal kırıklığına uğruyorlar.
Gelenlerin hemen hepsi meslek sahibi.
Komüniste rejim onlara meslek ve pratiklerini öğretmiş. Ne yapsınlar? İlk işleri bu tuğla ocaklarında çalışmakla başlamışlar. Haftalık yevmiye vardı o zamanlar. kimisi, kalıpçı, kimisi, kafesçi, kimisi, harmancı, kimisi çamurcu olmuş..
İşte Yeşiltepe böyle bir yer. Ocaklar yanar ve bu haftalarca sürerdi. Ta ki ocakta son tuğla satılıncaya veya istifleninceye kadar. Bazen tuğlalar çok piştiğinden kaynak olur mal sahipleri bunları satmaz bir kenara koyardı..
Kaynak tuğla dediğimiz demir külçesi gibiydi. Keserle vurduğunuzda çın çın öterdi..

Bulgaristan’dan gelenler bunları tek tek ayıklar, temizlerler yapacakları ev için stok yaparlardı..
60-70 m’ için 30-40 bin tuğla giderdi. Hani şimdiki delikler tuğlalara bakıyorum da bunların yanında vallahi trışka kalıyor. O zamanlar büyük tuğlalar çift örülüyordu. O zamanlar hazır beton ve kalıplar mı vardı..
Taş temel vardı. Beyaz taşlar itina ile yontulurdu taş ustaları tarafından. En ünlüsü Seyitgazi den getirilen taştı. Bu taşlar taban suyunun nemini aldıkça sertleşirdi.

O zamanlar ne imarlı arsası vardı memleketin ne de imar planları..
Saldım çayıra Mevla’m kayıra bir düzen..
Uyanık ayakçı emlakçı simsar emlakçılar buralardaki tarlaları köylülerin ellerinden ucuza alır, kafalarına göre parseller haline getirip satmaya başladılar. Gelen muhacirler nereden bilsinler.

Onların derdi başlarını sokacakları bir evimiz olsun.
İşte hikâyenin ilk başlangıç sayfası böyle başladı.
Onlar çoluk çocuk, hepsi birden çalışmaya başladılar. Hepsi de usta. Nasıl ev yapılır, çatı nasıl yapılır biliyorlardı. Dikkat edin Bulgaristan’dan gelenlerin oturduğu sokaklara bir bakın dümdüzdür ve yamuk sokak göremezsiniz..
Muhacırlarla birlikte sokaklara, evlerinin önlerine, bahçelerine ağaç dikmeye başladılar da biraz yeşillenmişti buraları...
Adı buradan başlar.
Gönüllerinde her yer yeşillik olsun yatar.
Böyle böyle başladı. Çünkü vatandaş önde gidiyordu. Belediye yetişemiyordu. Kaynakları çok kıttı. Çünkü belediyede istihdam edilenler genellikle politik merkezli olduğu için o günkü kasaba politikacılarının yapacağı bu kadardı.
Yıllar içinde derken 1977’ de ikinci bir gönüllü göç dalgası yaşandı. Bu dalga göç ile Yeşiltepe’ büyüdü.

ESKİŞEHİR GERÇEKTEN BÜYÜK BİR KASABA GÖRÜNTÜSÜ GİBİYDİ.

Ömerağa ve güllükteki birçok ev briket ve kerpiç yapımı basit evlerden oluşurken, Yeşiltepe ağırlıklı olarak takoz tuğladan yapılan evlerle doludur.
Onunda nedeni vardır. Bu mahalleler oluşurken Romanya/Köstence’den gelen Kırımdan sürgün edilen Tatar yurttaşlarımız tarafından oluşturulmuştur. Onların hikâyelerini annemin ortanca eniştesi Pehlivan Fayık Boylu tarafından dinlemiştim.
O zamanlar henüz tuğla ocakları da yoktu. Sonraları anneannemin erkek kardeşi olan Enver Özay tarafından Kuyubaşı mevkiinde ilk açılan ocaklarda, kofter tuğla üretimi yapılmaya başlanmıştı..
Kumlubel’deki yaptığımız 2. ev bu tuğladandı.

BİRAZ ZAMAN TUNELİNDE GEZİNİYORDUM.

Geçmişin fotoğrafını çekmek istedim.

Nedeni de bunları bilmeden, bölgenin sosyolojik ruhunu bilmeden ahkâm kesmemek lazım.
Eğer Eskişehir merkez doğumlu değilseniz, buraların ruhunu bilmiyorsanız konuştuğunuz her şey havada kalır.

YEŞİLLENDİRME FAALİYETLERİ BAŞLATILIYOR..
Yılmaz Büyükerşen’inin akademi başkanı olması ile birlikte o mezbelelikler, yıllar içinde ortadan kalkmış, o kumluk tepeler yeşillendirilmiş, her metrekaresi ağaçlarla donatılmış, her yer çiçeklerle bezenmiş ise, o fikriyatın babası Yılmaz Büyükerşen’dir. Yeşiltepe onun Anadolu üniversitesi ile birlikte, yeşile bürünmüş ve kimliğini kazanmıştır.

MUHACİRLER İŞE ALINIYORLAR..

Büyükerşen’in’ de işe aldıkları muhacirler, ziraattan anladıkları için önemli emekleri olmuştur. Çünkü Yılmaz hoca kamulaştırma yaptıkları yerlerdeki evleri, insanlar mağdur olmasın diye onları işe almış, onlar için üniversite evleri kooperatifi bile kurup hiçbir zaman mağdur etmemiştir.


Kısacası Yeşiltepe’nin yeşilliğinin tarihi, Yılmaz hoca ile birlikte başlar.
Bu gün o bozkırın ortasında, yeşilliklerin ortasında dünyanın en büyük üniversitelerinden biri olmuşsa bunun altında Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in vizyon imzası vardır.