Bazı filmler vardır, zamanın ötesine geçer. Yıllar geçer, dünya değişir, insanlar değişir ama o filmde anlatılan duygular, mesajlar hep canlı kalır. Esaretin Bedeli de işte bu nadir yapımlardan biri. Ama bu yazıda filmi anlatmak yerine, o filmin aslında bugün hepimizin hayatında bir yansıması olduğundan bahsetmek istiyorum.

Andy Dufresne’in Shawshank Hapishanesi’nde yaşadıkları, sadece bir suçlunun demir parmaklıklar ardındaki mücadelesi değildir. O hapishane, bugün bazılarımız için plazaların beton duvarları olabilir. Kimimiz için aile baskısı, kimimiz için borçlar, işsizlik, toplumsal cinsiyet rolleri ya da yalnızlık... Hepimizin hayatında görünmeyen ama ruhumuzu tutsak eden duvarlar var.

Filmin merkezinde, haksız yere karısının ve onun sevgilisinin cinayetiyle suçlanan Andy Dufresne’in hikâyesi var. Soğukkanlı bir banka müdürü olan Andy, Shawshank Hapishanesi'ne düştüğünde, seyirciye "Acaba bu adam ne kadar dayanabilir?" diye sorduruyor. Ancak film ilerledikçe asıl sorunun bu olmadığı anlaşılıyor. Asıl mesele şu: “İnsan ruhu ne kadar zincirlenebilir?” Ve Andy, bu soruya kelimelerle değil, eylemleriyle yanıt veriyor.

Andy, fiziksel olarak kapatıldığı o karanlık yerde bile ruhunu özgür bırakmayı başarıyor. Çünkü o umudu kaybetmiyor. Bugünün dünyasında da aynısını yapmaya çalışan insanlar var. Zorlukların ortasında küçük bir pencere arayanlar, sabırla tünel kazmaya devam edenler…

Bir genç, hayalini kurduğu meslek için yıllarca sınavlara hazırlanırken; bir kadın, şiddet döngüsünden kurtulmak için cesaretini toplamaya çalışırken; bir işçi, haksızlığa uğrayıp susmak yerine mücadele ederken... Hepsi aslında birer Andy.

Belki elimizde taş çekiç yok ama kalemimiz var, sözümüz var, fikrimiz var. Belki tünelin ucunda Pasifik Okyanusu yok ama bir nefeslik huzur, bir damla özgürlük var. Ve bazen en büyük kaçış, toplumun çizdiği kalıplardan sıyrılmakla başlar.

Esaretin Bedeli, bugünün koşullarında bize hâlâ şunu hatırlatıyor: Umut, aklın değil, kalbin işidir. Ve umut eden insan, eninde sonunda kendi duvarlarını yıkar.

Bugün her şey zor geliyorsa, çıkış yolu görünmüyorsa, belki de tünel kazmaya başlamanın tam zamanıdır. Çünkü gerçek özgürlük, dışarıda değil, içerde başlar.