Bir genç kadının kendine “Çirkin miyim?” diye sorması artık içten gelen kişisel bir sorgulama değil; dijital dünyanın, algoritmaların ve toplumsal beklentilerin şekillendirdiği bir sonucun yansıması. Çünkü günümüz genç bireyleri artık aynalara değil, ekranlara bakarak kim olduklarını tanımlıyorlar. Ve o ekranlarda “güzel” olan, “beğenilen” olan; algoritmaların öne çıkardığı, filtrelenmiş, kusursuzlaştırılmış bedenler.
Sosyal medya, özellikle genç kadınlar için bir kimlik inşa alanına dönüşmüş durumda. Takipçi sayıları, beğeni oranları, yorumlar... Hepsi, bireyin kendini ne kadar değerli hissettiğini etkileyen onay mekanizmaları hâline geldi. Ve bu mekanizmanın merkezinde çoğu zaman “beden” yer alıyor. Genç kadınlar yalnızca güzel olmak istemiyor; “doğru şekilde” güzel olmanın peşinden koşuyor. Doğru burun, ince bel, biçimli kalçalar… Yani dijital dünyanın çizdiği kalıplara uyan bir versiyon.
Peki ya bu kalıplara uymayanlar? Sessiz kalırlarsa görünmez oluyorlar, seslerini çıkarırlarsa da hedef. İşte tam da burada dijital linç kültürü devreye giriyor. Kendi bedenini sevdiğini belirten bir paylaşım yapan genç bir kadın, hemen “kendini teşhir etmekle” suçlanabiliyor. Beden ölçüsü büyükse “bakımsız”, zayıfsa “anoreksik”, doğal görünüyorsa “özensiz”, makyaj yapmışsa “yapay” etiketiyle yaftalanıyor. Ne yapsa yeterli görülmüyor çünkü güzellik kriterleri gerçeğe değil, beklentilere göre biçimleniyor.
En acı veren gerçekse şu: Genç kadınlar, kendi bedenlerinden utanmayı çok erken yaşta öğreniyor. Kim olduklarını keşfetmeden önce, kim olmaları gerektiğine karar vermeye zorlanıyorlar. Bu kararlar da çoğu zaman başkalarının ekran başında yazdığı acımasız kelimelerle şekilleniyor.
Bu yüzden, genç kadınlara yalnızca “kendin ol” demek yeterli değil. Aynı zamanda onları yargılamayan, kıyaslamayan, etiketlemeyen bir kültür yaratmalıyız. Gerçek bedenleri, gerçek sesleri ve hikâyeleri görünür kılmalıyız. Çünkü güzellik, tek bir kalıba sığmayacak kadar çeşitli ve kişisel bir şeydir. Her beden, olduğu hâliyle değerlidir.
Belki de artık “ideal beden” yerine “ideal bakış açısını” tartışmanın zamanı gelmiştir. Çünkü değişmesi gereken bedenler değil; onları yargılayan, şekillendiren bakışlarımızdır.