Çalçı köy, geçmişinin oldukça eskilere dayandığı, gerek söylenceler, gerek tarihi kalıntı ve yapılar, gerekse de kısa sürede oluşması mümkün bulunmayan kendine has bir kültüre sahip olması ile kolaylıkla anlaşılabilen bir yerleşim birimidir…
Çalçı Köy'ün temelini de, hiç olmazsa Luvi-Hitit-Frig dönemi içerisinde sorgulamak /ele almak önem arz ediyor…
Öncelikle köyün ismini ele alalım…
Zekeriya ÖZ tarafından hazırlanan, 'Çalçı Köy ve Çalçı Köylüler' Albümünde de yer aldığı üzere, '…Ayrıca 410 nolu defterin 25.sayfası 68. sırasında ise şikayet ile yazılmış Mih. Kazasına tabi Talça karıyesinde Babü-Sade Ağası cami şerifesinden bahsetmekte (1204 H.1789 M) tarihi yer almaktadır (Vakıflar Genel Müd. …') bilgisinden köyün Talça olarak geçtiği belirtilmektedir...
Ayrıca, 1530 yılında tımar ve zeamet ile vakıflara ait yerler dışında mülk tımar olarak kayıtlı olan karyelerden birinin Çalıca (=Çalçı) karyesi olduğu ifade edilmektedir…
TALCA, ÇALICA VE ÇALÇI…
Şu Halde, Köyün isminin Talca-Çalıca olarak geçtiği, bunun daha sonraları Çalçı olarak değişime uğradığını söylemek gerekecektir…
Köyün geçmişi ele alındığında, Talca'nın Tal (=Yüksekçe yer) ile issa/ısa/sa (yerleşim yeri) Talısa/Talsa kelimelerinden, Talca ve oradan Çalıca, ardından Çalçı'ya dönüştüğünü söylemek mümkündür…
***
Nitekim Taciser TÜFEKÇİ SİVAS ve Hakan SİVAS tarafından yapılan yüzey araştırması neticesinde, köyde iki adet höyük ve bir tapınak kalıntısının bulunduğu envanter kaydına alınmıştır…
Çalçı köyünde bulunan ve kitabesinin kaybolduğu köy sakinlerince ifade edilen camiinin Babü's-saade Ağası Mehmed Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır…
YAVUZ SULTAN SELİM VE ÇALÇI KÖYÜ…
Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferidir…
23.08.1514 tarihinde elde ettiği Çaldıran Zaferinden yaklaşık bir ay sonra Tebriz'e giren Sultan Selim, kışı geçirmek üzere Karabağ'da kalmak istemesine karşın, ordunun huzursuzluğu nedeniyle Amasya'ya çekilmiş, orduyu da kışı geçirmek üzere Ankara civarına yollamıştı…
Camii yapan Bu büyük ordunun 1514-1515 tarihlerinde Ankara yakınlarında konaklayan bu ordu olduğu kuvvetle muhtemeldir…
Bu, Mehmet Ağa'nın yaşadığı döneme de uygun düşmekte, Ankara'ya yakın, Amasya-İstanbul yol güzergahında bulunan korunaklı yer olarak Çalçı Köy'ün konumu müsait gözükmekte, sefere giden değil, başarılı bir seferden ganimetle dönen yönetim ve askerlerce yapılmış olması ihtimali bu fikri akla daha yakın hale getirmektedir…
Bu noktada, Cami ile ilgili mimari/teknik konudaki önemli bir incelemeyi mutlaka zikretmek gerekecektir...
Bu çalışma, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünün Hakemli yayını olan Enstitü Dergisidir…
Bu derginin 2006 yılına ait 10. Sayısında Dr. Abdullah Karacay tarafından Çalçı Köy Camii makalesidir...
Not: Teknik izahat bakımından, araştırmacılar için değerli bilgiler sunan bu bilimsel çalışmaya ilişkin teknik detaylara köşe yazımızda girilmemiştir…

KEVİD BABA ZAVİYESİ…
Mihalıççık'taki zaviye örgütlenmelerinden birisi de Kevid Baba Zaviyesidir…
Yapının hangi tarihte inşa edildiği konusunda herhangi bir bilgiye sahip değiliz… Fakat bir kayıttan, yapının XVI. Yüzyılda Çalçı karyesinde olduğunu ve bu dönemde faaliyet gösterdiğini öğreniyoruz…
(…) XVI. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ayakta ve faal olduğunu gördüğümüz bu zaviye de günümüzde mevcut değildir. (…)bu zaviyenin bölümlerinden biri olan türbe de günümüze kadar ayakta kalabilmiştir…
İsmail Adıgüzel tarafından hazırlanan 'Tarihte Mihalıççık' adlı Tezde, köy halkına dayanarak verdiği Kevid Baba'nın esas isminin Yusuf Kuuddin olduğu yaygın görüşüne ek olarak; bu ismin, tıpkı bilinen, Alaaddin, Necmeddin gibi, Kaviyyu (=Her şeye gücü yeten, kudretli olan) kökünden gelen, Kaviyyuddin olduğunu düşünmekte olduğumu belirtebiliriz…
Türkçe'ye dinin güçlüsü olarak çevrilebilecek, ayrıca Yusuf isminin tamamlayıcısı bir sıfat olarak kullanıldığı izlenim, veren bu ismin, ilk şapkalı 'a'nın Türkçe uyumu ile 'e'ye dönüşerek 'kevid', uzun halinde ise yine aynı uyum bağlamında, halk dilinde 'kuuddin' halinde söylenebilecek olmasının, her kullanış biçiminin varlığını ve ortak yönünü ortaya koyması açısından açıklayıcı olduğu kanaatindeyim…

'KIRKLAR' VE ÇALÇI…
Ayrıca, 20. yüzyıla kadar, söz konusu bölgeye 'kırklar' adı verilmesi, 'kırk kızın burada şehit düştüğü efsanesi', 'kırk dervişin hizmette bulunması, biri eksildiğinde 40'a tamamlanması', burada 'kırk ağacın olması' hakikaten ilginç ötesidir…
Bu ağaçlardan ancak ve ancak, örneğin camiye yakacak temini gibi hallerde yararlanılabilmesi, başka şey için kullanılmasının yasak olması gibi hususlar, Anadolu'nun ilk Türkmenlerinin inançlarına paralellik göstermekte, Anadolu'nun var olan kültürüyle sentezinden mikro örnek sunar nitelikte olduğu söylenebilir…
Gerek, eski bir frig tapınağı, 'kırklar'dan oluşan Tekke, gerekse yaklaşık 500 yıl öncesine dayanan Camii'nin varlığı, Çalçı Köyün önceden de önemli bir inanç merkezi olduğu ve bunu yüzyıllar boyunca devam ettirdiği görüşüne delalet etmektedir…

ÇALÇI VE KÖKLÜ TARİHİ…
Kısacası, Frig dönemine kadar giden tarihi bulunan Çalçı Köy'ün, özellikle Roma döneminde işlerliğini artıran ve Osmanlı döneminde de önemini muhafaza eden İstanbul-Nallıhan-Beypazarı-Sincan yolu yakınında olması sebebiyle canlılığını koruduğunu, köklü tarihini İstiklal harbi ve Cumhuriyet döneminde, bu sorumluluğuna layık bir biçimde sürdürdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır…

İŞGAL GÜÇLERİNE TESLİM OLMAYAN ÇALÇI…
Yazımızı, Coşkun Kartal'ın, 18 Mayıs 2013 tarihinde Sakarya Gazetesinde Çalçıköy ve Aydınlanma başlıklı makalesinin Düzce-Nallıhan-Beypazarı bölgesinden Çalçı Köye sıçrayan ayaklanmaya ilişkin kısmını alarak bitirmek anlamlı olacaktır…
'…Köy muhtarı Hatip Hoca, derhal Mihalıççık'a haber iletecek ve bölgede Büyük Millet Meclisi yönetimini destekleyenleri uyaracaktı. (…)Eskişehir'den yetişen küçük bir kuvvet yetecekti... Eskişehir Milli Kuvvetler Komutanı Osman Zeki komutasındaki '70 kişilik' müfreze Mihalıççık'a sevk edilecek, ardından ulaştığı Çalçı Köyü önünde ayaklanmacıların 'bir kaç çat-pat'tan ibaret' kısa süreli direnişiyle karşılaşacak ardından tümünü teslim alacaktı…
Çalçı, 1921'de düşman işgalinin, bir yıl sonra kurtuluşu, bir yıl sonra da Cumhuriyetin kuruluşunu yaşayacaktır…
Kurtuluş savaşının düşmanlarına ve işgal güçlerine teslim olmayan Çalçı Köyü, genç Cumhuriyetin atılımlarına da 'kendi çapının üzerinde' bir katkı sunacaktı…
Çalçı köyü ve çevresindeki pek çok köy, 11-12 yaşındaki ilkokulu yeni bitirmiş çocuklarını 'gözlerini bile kırpmadan' Çifteler Köy Enstitüsüne gönderecekler, o çocuklar gerçek birer 'aydınlanma neferi' olarak yetişecek, köylere ışık taşıyacaktır…

RIDVAN ARAS VE ÇALÇI KÖYÜ…
Rıdvan Aras Bey Çalçı Köyüne özel önem veriyor… O yüzden bu yazıya neredeyse hiç dokunmadım…
Nedeni ise çok açık…
Muhabbetlerimizde 'Ata-dedelerinin Çalçı Köyünden olduğunu, Öğretmenler köyü olarak anıldığını, babası Rafet Aras'ın da Malıç'ta (Güreş, Yalımkaya ve Yunusemre'de( köy öğretmenliği ve dahi halk Eğitim Müdürlüğü yaptığını' belirtmişti…
Rafet Aras Bey'in hayatından ilerleyen dönemlerde kısaca bahsedeceğiz…
Ayrıca Çalçı Köyü Ahmet Öz Bey (Zeliha halamın eşi) ve İnci Arslan (Merhum Âdem abimin eşi)'ninde köyü olması hasebiyle de ayrı bir önem veriyoruz…
***
Bu köşeden size bir de müjde vereyim…
Rıdvan Bey, Çalçı Köyü geniş haliyle kitapçık haline getirmeyi planlıyor ve çalışmasında sona gelmiş vaziyette… Köeşmizde ki o yazının özeti sayın… İçeriğini az çok biliyorum ve harika bir eser olacağına kaniyim…
***
Köşemizi takip edenler bilecektir… Rıdvan Bey ile bir süredir Mihalıççık ve köylerinin tarihi konulu detaylı bir çalışma yürütüyoruz…
İlk durak Yenigün gazetesi 'Güvence' köşemiz olacak demiştik… Nasipse daha sonra da kitaplaşacak bu araştırma yazılarından istifade edeceğinizi düşünüyoruz…
Çalışmakta olduğumuz diğer köylerle alakalı bilgi akışının olduğunu da söyleyebiliriz…
Şu ana kadar gelen olumlu tepki ve yorumlar bize güç veriyor… 'Marifet iltifata tabidir, iltifatsız meta zayidir' sözü bu yörenin evlatları olarak bizleri daha bir sorumlu kılıyor…
Ves'selam...