Artık herkes her şeyi biliyor. Ekonomiden futbola, sağlıktan siyasete kadar… Bir konu açıldığında hemen konuşacak biri çıkıyor. Söz kesiyor, yorum yapıyor, hüküm veriyor. Ama sorsan; o konuda ne okumuş, ne araştırmış, ne deneyim yaşamış? Çoğu zaman hiçbir şey.
Bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ancak bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, bilgiyle birlikte gelen sorumluluk kayboldu. Artık bilgi, birikimden değil; hızdan ve özgüvenden besleniyor. Bir haber okuyan, bir video izleyen, bir tweet gören herkes kendini uzman sanıyor. “Ben de biliyorum” demek için derinlik gerekmediği bir dönemdeyiz.
Ve böylece yaşadığımız çağ, tam anlamıyla “her şeyi bilenler çağına” dönüştü.
Eskiden bir konuda söz söylemek için gerçekten o konuyu bilmek gerekirdi.
Bir marangoz, bir doktor, bir öğretmen…
Her biri yıllarını ustalığa adardı.
Şimdi ise birkaç dakikalık video izleyen herkes “uzman” kesiliyor.
Çünkü bilgi artık üretmek için değil, gösteriş için tüketiliyor.
Ve bu kadar kolay öğrenilen bir şeyin, bu kadar ucuz harcanması da kaçınılmaz oluyor. Bugün sosyal medyada herkes her şeyin uzmanı. İstatistik bilmeden ekonomi anlatanlar, tarih okumadan tarih yazanlar, tıp eğitimi olmadan teşhis koyanlar… Bilgi bir gösteri aracına dönüştü; düşünmek ise zaman kaybı sayılıyor. Çünkü artık önemli olan “haklı olmak” değil, “haklı görünmek.”
Bu “her şeyi bilenler” hali, toplumu yavaş yavaş felç ediyor. Kimse dinlemiyor, kimse düşünmüyor, kimse sorgulamıyor. Sadece konuşuyoruz — her konuda, sürekli, yüksek sesle.
Oysa gerçek bilgi sessizdir. Ustalık, konuşmaktan çok anlamayı gerektirir. Bir konuda uzman olmak, sadece öğrenmek değil, öğrendiklerinin ne kadarını bilmediğini fark edebilmektir.
Belki de en büyük bilgelik, artık her şeyi bilmediğini kabul edebilmekte gizlidir. Çünkü “her şeyi bilenler çağı”nda en tehlikeli şey, cehaletin özgüvenle birleşmiş halidir.