Eskişehirlilerin birçoğu bilemez. Belki birkaçı çıkar. İstiklal harbi kahramanı…

Kaderinde Eskişehir’e gelmek varmış.

Peki, nasıl gelmiş?

Kurtuluş Savaşı’nda onbaşı olarak görev yaptıktan sonra, Atatürk tarafından Eskişehir İtfaiye Amiri olarak görevlendirilir.

Cumhuriyet’in 10. Yıl kutlamaları dolayısıyla Eskişehir’deki Göksu Köprüsü üzerinde tören yapılırken, bir itfaiye eri kendisine patlamayan bir havai fişek getirir. Fişekten çıkan sesi dinleyerek, fişeğin kısa bir süre sonra patlayacağını anlar. Hıfzı Tan, kutlamalara katılan halkın ve o sırada Porsuk Nehri’ne girmiş olan çocukların zarar görmesini engellemek için, havai fişeği iki eliyle başının üzerine kaldırır ve patlama sonucunda iki elini de kaybeder.

Bu olayın ardından Atatürk, Hıfzı Tan’ı tedavi için Viyana’ya gönderir ve burada kendisine protez eller takılır.

Fakat için de bir ukde kalmıştır. Kurtuluş savaşının anılarını yazmak ister. Ne yazık ki, iki eli de protezlidir.

Kurtuluş savaşındaki kadınların nasıl mücadele ettiklerini bildiği için kafaya koymuştur.

İstiklal harbi için bir hikâye yazmalıydı.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh651oGn3lfnLPvrixGvXjUkj41z8ATPBIOrmRcdsj4NHIm1hy72IzsRx3_boDw9fS5h31fHWSGB7g1aCXYE8P6Vn4saE4VBVL9DtLUn9eY5H0K0Gyxm2hXNyqsQCbYGOtWJQw7zlKirnA/s1600/9323_1343326766.jpg

İşte FATO filminin ana konusu istiklal savaşındaki düşman işgalin anlatır. Kara Fatma lakabıyla adlandırılması sebebiyle, sembolik olarak kullanılmış olması muhtemeldir.

1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı’nda cephede fiili olarak çarpışan Kara Fatma’dan itibaren vatan savunmasında görev yapan savaşçı kadınlara genel olarak bu isim verilmiştir.

Kurtuluş Savaşı’nda da Kara Fatma şöhretiyle bilinen kadın kahramanlarımız ortaya çıkmıştır. Topluma öncülük etmiş ve vatan savunmasında düşmana karşı direnişin sembolü olmuşlardır

Kara Fatma

FATO FİLM KONUSU.

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!

Düşman kuvvetlerinin İzmir'e girdiği günlerde bir köprüyü uçurması için görevlendirilen Yüzbaşı Necdet'le, ona kılavuzluk yapan Fato' nun öyküsüdür.

Prof. DR. Yılmaz Büyükerşen 29 Ekim Kadınları Derneği Eskişehir Şube Başkanı Sibel Erenoğlu ve beraberindeki heyeti belediye meclis salonunda ağırlamıştı.

undefined

Eskişehir Şube Başkanı Sibel Erenoğlu ziyaret sonrasında Genel Merkez Yönetiminin Şubeleri ile birlikte hazırladığı, “29 Ekim Kadınları Derneği’nden 29 İstem” adlı kitapçıkla birlikte, derneğin çalışma raporu ve broşürlerini takdim etmişlerdi.

Ona sahip çıkan Yılmaz hocadır.

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’ den dinledim. Hızı Tan, ellerini kullanamadığı için, Kurtuluş Savaşı’ndaki anılarını daktilo ile dikte ettirmiştir.

Büyükerşen de, yazarın kitap ve senaryo çalışmalarının daktilo ile yazılmasında Tan’a yardımcı olmuş kişilerden birisidir.

Sibel Erenoğlu, 1944 yılında yayınlanmış Hıfza Tan’ın yazdığı, FATO kitabının orijinalini, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e hediye etmişti. Başkan Büyükerşen kitabı görür görmez anıları canlanmış Belediye meclis salonunda, Hıfzı Tan’ı anlatmış ve bu kitabın önemini dernek yönetimi ile paylaşmıştı.

C:\Users\Zafer\Pictures\HIFZI TAN\IMG-20250612-WA0005.jpgC:\Users\Zafer\Pictures\HIFZI TAN\IMG-20250612-WA0007.jpgC:\Users\Zafer\Pictures\HIFZI TAN\IMG-20250612-WA0006.jpg

Darül Finun yeni adı ile İstanbul Üniversitesi’ni bırakıp Anadolu’ya geçerek Kuvayı Milliye’ye katılır

Hıfzı Tan. Askeri okul okuyup subay olur. Kurtuluş Savaşı’nda Üst teğmen iken cephede başından vurulur. Askerlikten malulen emekli olur. Başından aldığı kurşun çıkarılamaz ölünceye kadar onu taşır.

Cephede yaptığı bombalarla, bombacı Hıfzı olarak nam salar. Hıfzı Tan, savaş bittikten sonra Mustafa

Kemal Atatürk’ün emriyle ölünceye kadar Eskişehir İtfaiye Kumandanı olarak görevlendirilir.

İbrahim Hıfzı Tan

Eskişehir’de yayınladığım 10 Dakika dergisi için, Kılıçoğlu Sineması müdürü….Uzun zaman Sakarya Gazetesi’nde yazıları yayınlanmış olan rahmetli Ethem Arda ile, 2009 yılında yaptığım röportajım sırasında Hıfzı Tan adını ilk kez duydum. Cumhuriyet Bayramı ve Atatürk konusu ile Ethem Arda’nın çocukluk anılarında oldukça canlı bir şekilde yerini koruyan Hıfzı Tan “Bir itfaiye kumandanı” o tarihte öyle denirdi” diyerek, Hıfzı Tan’ı şöyle anlattı. Resmi törenlerde halkı selamlayan idare amirleri ile birlikte araç üzerinde siyah pelerini ve fötr şapkası ile yer alıyordu. Siyah pelerin giymesini de izah etti. Elleri kopmuş, protez çelik elleri varmış, siyah eldiven giyerdi! Aslına bakarsanız Sinema’nın Büyüsü kitabının da yazarı olan Ethem Arda’nın imzası ile, 2008 yılında arşivime giren kitap 10 Kasım 1938’de Eskişehir’i anlattığı kısımda yine Hıfzı Tan adının geçtiğini bir yıl sonra Hıfzı Tan’ın peşine düştüğümde tekrar fark ettim.

Hıfzı Tan! Kimdi peki? Eskişehir tarihinde, tozlu raflarında, kütüphanelerinde, nüfus kayıtlarında, arşivlerde olmayan bu “bir itfaiye kumandanı”!

Onu bulmak zor olsa da daha zor olan ise onu anlatabilmek…

Hıfzı Tan’ı anlatmak hiç kolay değilmiş meğer! “Bir itfaiye kumandanı Hıfzı Tan’a” hakkında bulduğum bilgilerle “Anadolu’dan Bir Kahraman “Hıfzı Tan”” adının daha çok yakıştırdım. Belki bu isim bile onu anlatmaya yetmiyor!

İbrahim Hıfzı Tan, ailesi Yozgat’ın Çandır kazasından… 1897 Kayseri doğumlu. İstanbul Darülfünunu yeni adı ile İstanbul Üniversitesi’ni bırakıp, Harp okuluna devam eder. 1138-468 sicil numaralı Piyade İhtiyat Üsteğmen… 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nda cephede savaşmış… 1918’de başından aldığı kurşun çıkarılamamış. Gazi olması ellerinin olmayışından değil, başından çıkarılmayan kurşundan kaynaklı. Anadolu’ya geçerek Kuva-yı Milliye’ye katılır. Cephede Manisa’da bulunur… Uşak’ta attığı köprü ile cephede yaptığı bombalarla, bombacı Hıfzı olarak nam salar. 5608 sayılı 24.5.1926 tarihli İstiklal Madalyası sahibi Hıfzı Tan’ın beratında şöyle yazmaktadır;

“Hıfzı Efendi Ahmet Sınıf 2. Piyade İ. Mülazimi evvel İbrahim Hıfzı Tan”

Atatürk’ün alnından üç kez öptüğü yüzbaşısıdır Hıfzı Tan.

Sakarya Gazetesi’nde uzun yıllar, İğnenin Gözünden köşesiyle yazıları yayınlanmıştır. Hıfzı Tan’ın,

1944 yılında yayımlanan Fato kitabı dönemin en popüler kitabı olduğundan, 1949’da Fato “Ya İstiklal Ya Ölüm!” olarak Turgut Demirağ’ın yönetmenliğinde And Film tarafından sinemaya aktarılır. Film aynı zamanda Türkiye’nin uzun metrajlı ilk filmidir. Ses mühendisi Necip Sarıca, patronu Cemil Filmer’in hatıraları (1984) kitabında Anadolu’da 13 milyon nüfus olduğunu ve o dönemde filmin 20 milyona ulaşan bir izlenim oranı bulduğunu ifade ediyor. Film 1969’ta tekrar renkli olarak çekilir. Bu da renkli filme geçildiği dönemin ilklerindendir. Hıfzı Tan’ın kitapları, filme alınan senaryoları Kurtuluş Savaşı’nda düşmana karşı köprüler atan Hıfzı Tan’ı, Anadolu ile Sinema arasında köprüler kuran Bir itfaiye Kumandanı olarak tanımamızı sağlar…

2012 yılında pek çok belge ve bilgiye ulaştığım daha kapsamlı bir yolculuğun içinde Viyana Türk Günü’nde Hıfzı Tan konuk edildi. Fato filminin 1949 çekimini ve Hıfzı Tan’ı anlatan yazımı Atatürk’ün tedavi için Viyana’ya gönderdiği Hıfzı Tan’ı Viyana’da yaşayan Türklerle tekrar buluşturdu…

Hıfzı Tan’ı aktardığım, tanıtıp anlattığım daha pek çok çalışmam olsa da, aktaracağım belgeleri ile bilgiler olsa da burada sözü kısa keserek, onun yakından tanımış; Ve Hıfzı Tan’ı son yolculuğuna uğurlamak nedeniyle hiç de beğenmediği yazısı ile Sakarya Gazetesi’nin 11 Haziran 1968 günkü Baş Yazısı ile Feyyaz Arsezen’in kalemi ile sizleri başbaşa bırakarak, Hıfzı Tan’ı şehre ve

tarihimizdeki yerine iade etmek, konulu çalışmamda yol almaya devam edeceğim… Anılarına saygıyla!

“ Hıfzı Tan..

Hıfzı’yı.. Tan’ı.. ve nihayet Hıfzı Tan’ı kaybettik. Hıfzı adı ve soyadıyla şahsiyetle dirilecek bir kişi değildi. Tek bünye içinde, birçok özelliklerin mümtaz kişiliklerin bir toplamıydı. Adıyla soyadıyla ve her ikisinin müştereğiyle üçe çıkarmak istediğim rakamından da çoktu kendisinin nefsindeki toplam…

Bir derya idi Hıfzı… İçinde yüzen nadide balıklar gibi, onun iç dünyasında da güzide şahsiyetler

şahlanırdı.

Bir tek şahsiyette bu kadar ulvilik, bu kadar mertlik, bu kadar riyasızlık, bu kadar açık kalplilik ve de şefkat ve merhamet toplanamazdı.

Hıfzı Tan’ı otuz yıldan beri çok yakından tanırım. On beş yılımız da geceli gündüzlü beraber geçmiştir.

Şu anda göz pınarlarım kupkuru… Bunun nedenini bilmiyorum. Maddi ve manevi en büyük varlıklarından birini ebediyen kaybetmiş bulunuyorum.

Böylesine taşlaşmak neden?

Hıfzı Tan, İstiklal Savaşımızın malul subaylarındandı. Savaş tarihimizde “Bombacı Hıfzı” diye tanınır.

Başkumandan Mustafa Kemal Hıfzı’yı üç defa alnından öpmüştür.

Hıfzı İstiklal madalyasıyla değil ve fakat alnında ılıklığını hala duyduğu, Atatürk’ün bu sıcak takdiriyle öğünürdü.

Kim bilir alnının o noktası, toprak altında bile ılıklığını kaybetmemiştir.

Hıfzı Tan, Cumhuriyetin 10. yıldönümü için, büyük hazırlıklar yapmış, tesisler kurmuştu. Ne yazık ki,

Eskişehir’in o müstesna gecesinde, büyük donanma fişeği, Hıfzı’nın iki elini bileğinden koparmıştı.

Onu Viyana’daki tedavisinden dönüşünde karşılamış, demirden eldivenli elini sıkmıştık. Suyunu bile bir başkasının elinden içmeğe mecbur kalmıştı. Fakat metanetinden, iş gücünden hiçbir şey kaybetmemişti. Hatta yeniden korkunç zekâlı, uzak bir kişilik daha kazanmıştı.

İki Demir elli Hıfzı Tan İtfaiye Müdürlüğü, Belediye Elektrik, Su ve Otobüs Müdürlüğü yapmıştır.

Hem de çakar almaz motorlarla enerji temin edildiği, şehrin yarı karanlıkta kaldığı günlerde, Elektrik İşletmesi Müdürlüğü’nde, yedek parçası bile bulunmayan hurda otobüslerle sefer yapan Otobüs işletmesi kabilinden başarılara ulaşmıştır.

Yıllar ve yıllar boyu Belediye’nin ve şehrin bir no lu adamı olmuştur.

Teknik alanda, siyasal ve sosyal hayatta objektif ve isabetli görüşlü; medeni cesaret sahibiydi.

Bu dar sütunda, kalemle Hıfzı’yı anmak ve yaşatmak, benim için bir talihsizlik olmuştur.

Ölmezliğe kavuşmağa layıktır Hıfzı… Tanrı ondan hoşnut olsun. “