Bloomberg’de 60 dakikada da konuşan ESO başkanı Celalettin Kesikbaş sanayicinin sorunlarını anlattı.
Baştan sonuna kadar dinledim. İktisatçı bir analist gibi konuştu. …
Kesikbaş çekirdekten yetişme bir sanayici. Yani, Huda-i nabit. Konularına vakıf. Özellikle KOBİLER konusunda birikim sahibi.
Ülkenin ekonomi fotoğrafını çekmiş. Gerçi yıllardan beribenzer düşüncelerini hep aktarmıştı. Dünden bu güne durumda değişme yok. Sanayi demek üretim demek. İstihdam demek. İhracat demek. Döviz kazandırmak demek. Gelişmişlik demek.
Bunları bilmeyen kalmadı.
KESİKBAŞ’IN FARKINDALIK OLUŞTURAN YAKLAŞIMLARI VAR
Sanayicini ilk baktığı küresel dünya. Bundan 30-40 yıl önce böyle değildi sanayici. Ne üretirsen üret nasıl olsa iç pazarda satılıyordu. Kaliteymiş, rekabetmiş fasa fisoydu..
Zaten, Eskişehir un ve toprak sanayi ile iç tüketime yönelik üretim yapıyordu.. Klasik tarım toplumunun ihtiyaçları içindi üretim. Kamunun sanayideki oranı çok daha yükseklikti. Adına da karma ekonomik model deniliyordu.. Zaman içinde kamunun elinde olan işletmeler, fabrikalar da siyasallaşarak, niteliksiz insan gücünün istihdam alanlarına dönüştü. KİT ve BİT’ ler zarar etmeye başladı. Hamili kart sahibi yakınımdır diyerek işe alındı. O zaman kara cahil politikacıların elinde ekonomi oyuncak oldu..
Politika her yere bulaşmıştı.
Hâlbuki KİT’ ler bu model içinde de başarılı olabilirdi. Çok basitti. İşe alınmalarda liyakat ve istihdam politikaları doğru dürüst yapılabilseydi bu günlerde olamazdı.
Demokrasi, hak hukuk adalet diyenler, bu günlerde geçmişe bir baksınlar. Sendika ağalarının ekonomik dışı talepleri nasıldı..
İşte o dönemlerde nitelikli ve birikimli olan meslek veya teknolojik eğitim alanlar bir partiye veya dayısı olmayanlar, maalesef arada yok olup gittiler.
Biz buna reel insan gücü kaynağının politikacılar tarafından heder edilmesi de diyoruz.
Kayıp nesil.

24 Ocak kararları ile birlikte neo -liberal politik görüşlerin temsilcisi olan Özal yönetimindeki ANAP bir gecede iktidara getirililerdi.
Artık dönemsel değişikler başladı ve uygulanan ekonomik- politika ile vatandaş, haydutların egemen olduğu bir ekonomik yağma düzenine dönüştürülüyordu.
Temelinde ise, ULUS devlet yapısının tasfiyesi vardı…
Bunları kavramadan siyaset yapıyorlar. Bunu sonucu bütün ekonomik öngörüler de yanılıyoruz.
Nitelikli üretim dediğimiz ise, beyaz eşya ve türevleri üzerineydi. Hani tabakhanelerdeki küçük esnaf ve zanaatkârların yoğun atölyelerin var olduğu sunta / mobilya üretimini bir kenara koyarsak, öyle dişe dokunur bir sanayimizde yoktu.
Marmara bölgesi ise hem özel, hem de kamu ekonomik endüstriyel ve ağır sanayii, petrol rafine tesisleri ile ve kimyasal türev ürünlerin üretimi olarak çok gelişmişti. Türkiye sanayisinin kalbiydi.
İhracatımızda, tarım ürünleri ağırlıktaydı ve sınai üretiminin payı çok azdı?
Yine de öyle. İhracat rakamlarımız parlak değildi. Kalkınma modelimiz ithal ikame sistemine dayanıyordu. DPT planlı kalkınma modelinde 5 yıllık program yapıyordu. Aslında başarılı dönemleri de vardı..
Ne zaman Özal dönemi geldi. Ne zaman bir gecede konvertibiliteye geçtik o günden bu güne sanayimiz de yavaş ta olsa, bazı şeyleri ıskalasak ta NEO liberal politikaların alt yapısı hazırlanmasa da geçmiş olduk.
Geçmiş olsun hepimize!
O dönemlerdeki işverenlerde, sermaye sınıfı da çok nitelikli değildi. Birçoğu hap yap para kap modeli ile hareket ediyordu.
Sembolleri ise SÜLÜN OSMAN’ dı..
Ne doğru dürüst burjuva sınıfımız vardı, nede işçi sınıfımız?
Adı vardı ama anlatmak istediğimiz nitelikli değildi. Eğer bir ülkede demokrasi isteniyorsa, sermaye sınıfının ve işçi sınıfının çok yüksek bilinçte olması lazım. Maalesef, bizde sermaye sınıfı sırtını devlete dayamış yanlış verilen teşviklerle besleniyordu.
İşçi sınıfının örgütleri de, aynı şekilde sırtını devlete dayamıştı. Lafı evirmeden çevirmeden söyleyeyim.
Sarı sendikacılık hakimdi..Düzen devam etsin..
Demokrasi işçinin ekmeğidir. Burjuvazide sermayesini çok iyi ve verimli, üretken kullanmak zorundadır..
Böyle olmayınca OLİGARŞİK yapılar sistemi ele geçiriyor ve bu günkü acayip bir düzen dediğimiz dalga dubarı düzeni oluşuveriyor..
Sorunun temeline kimse girmek istemiyor.
SİSTEMDEN BESLENENLER NEDEN SİTEMİ DEĞİŞTİRİŞİNLER Kİ..
Sağımız, solumuzu boş ver abi dalgana bak diyenlerle dolmuş..
Sorun şu. Aldığınız bir şeyden mutlu olabilirsiniz.. Fakat mutluluk bu değildir.. Emek verdiğiniz bir üründen mutlu olabilmektir. Mutluluk gökten inmiyor. Emek ister..
Onun için hepimiz mutsuzuz..
Bu gün çektiğimiz sıkıntıların başında aslında verimsizlik yatıyor ve kamu kaynakları vergilerle finanse edilmeye çalışılıyor. Yetmeyince borçlanıyoruz. Hesapsız, kitapsız borçlanıyoruz. Mali programlar uygulamada hedefleri tutturamıyor. Bazen sapmalar % 100 aşıyor..
Bunların en başında yüksek enflasyon geliyor ve bu politikalar ciddi sapmalara neden olup bütün dengeler bozuldu..
Hükümetin belirlediği OVP’ lerin hiç biri tutmadı ve bütçe çok büyük açıklar verince HÜKÜMET doların üzerine baskı kurdu. Âdeta nefes aldırmaz iken, bunu mevduata verdiği yüksek faizle baskıladı. İlk defa pozitif faiz verince bu kez en ufak bir siyasi krizde en çok etkilen kesim ise Sanayiciler oldu. Ne finansmana erişebilirdik sağlayabildiler. Ne de düşük faizli kredilere ulaşabildiler kadar zorlanıyorlardı ki, bunu en iyi bilenlerin başında Celalettin Kesikbaş geliyordu.
Çektiği sıkıntıları anlattı. Anlattıkları bilinen şeylerdi ama nedense en baştaki koltukta oturan Rıfat Hisarcıklıoğlu’ ndan ses seda çıkmıyordu.
Türkiye bir de KKM hesaplarından kurtuldu ama, çok ağır bedel ödedik hepimiz. Gözlerime bakın ne dediğimi anlarsınız diyenler, ülkeyi öyle bir girdaba soktular ki epistemolojik kırılmaları bu günde yaşıyoruz.
Fakirleştirildik hepimiz.
Yoksullaştırıldık.
Uzun bir anlatım. Bu çileleri çekenlerin başında üretim yapan, istihdam yaratan ve uluslar arası alanda rekabet etmek için adeta savaş veren sanayicimiz geliyor.
Çünkü cari açık dengemiz çok büyük. Finanse edilebilir mi? Elbette edilebilir. Başta enerji giderlerimiz geliyor.
Kapalı diyebileceğimiz ekonomik sistemde Pazar sorunu yoktu.
KESİKBAŞ ANLATIYOR;
Bu gün küresel resimde baktığımızda Türkiye açısından bir miktar daha jeopolitik, jeo- stratejik önemin yukarı ülkeler üzerinden yaşanan akımlar diye baktığımızda da bu tarafa teveccühün arttığı, dolayısıyla hani Türkiye'nin de buraya eklemlenmesi noktasının tartışıldığı bir görünümü yaşıyoruz. Yani küreselde bir miktar daha fırsatlar belirginleşiyor gibi duruyor.
Siz sanayici olarak o resmi nasıl takip ediyorsunuz? Nasıl analiz ediyorsunuz? Sorusuna güzel bir şekilde cevap veriyor..
Diyor ki; Özellikle bu Birleşmiş Milletler toplantılarını da takip ediyoruz. Tabii ki şu an hani sadece Türkiye değil bütün dünya Çin’ de dâhil olmak üzere Hindistan konuşuyoruz. Ukrayna, Rusya, Avrupa derken aslında hepimizi son derece ilgilendiren konular. Çünkü artık dünya global ölçekte farklı bir boyuta gitmeye başladı.

ESO…
Başındaki isim Celalettin Kesikbaş… Batı dünyasını, küresel dünyayı bilir. Hatta kendisisiniz tanımlarken “proleter iş insanı” olarak tanımlar..
Söylediğinde de haklılık payı vardır.
Her en kadar organize sanayi bölgemiz ile övünsekte işlem hacmi ve dünya üretimimizdeki yerimiz KOBİ görünümlü dür.

Çünkü hükümetlerin almış olduğu ekonomik kararlardan en çok ve en çabuk etkilenen sektörlerin en başında sanayi gelir.
Onun için sanayici olmak çok zordur bu memlekette..
Ben her zaman şunu söylerim. Sanayici olmak bu memlekette deli olmak demektir. Çünkü büyük bir cesaret ister..
Hap yap, para kap yapmak varken, onlar üretim, üretim, istihdam, ekonomik büyüme, kalkınma, ürettiklerimizi dış dünyada satalım, döviz girsin memlekete, ihracatımızı çeşitlendirelim diyerek kendilerini adeta parçalarlar.
Eskişehir’de bunu sürekli seslendiren isim Celalettin Kesikbaş. Eskişehir organize sanayi bölgesinin gelişmesi, yabancı yatırımcıların gelmesini ve bu konuda özellikle yüksek teknolojiyi getiren ve inovasyon çalışmaları yapacak olan küresel ölçekte üretim yapabilecek olan yatırımcılara kapıları açıyor. Gidiyor, dolaşıyor, fuarlara katılıyor, kısacası koşturuyor. Dünyada neler oluyor. Emekçilikten geldiği için proleter sanayici sıfatını hak ediyor.
EOSB başkanı Nadir Küpeli’ de öyle…

Artık sanayicimiz küresel resme bakmak zorunda.
Türkiye açısından baktığımızda bir miktar daha jeopolitik, jeo-stratejik öneminin yukarı doğru ivme kazandığımız görmekteyiz. Her geçen gün ilginin arttığını görmekteyiz. Çin’ li firmalar bu konuda daha girişimci.
Yüksek teknoloji tekeline sahipler.

MARMARA TIKANDI
Marmara bölgesi tıkandı. Ege bölgesinde, Manisa aldı başını gidiyor. Tut tutabilirsen...
Eskişehir’in bu fırsatları kaçırmaması gerekiyor..
Artık global piyasalara eklemlenmesi noktasının tartışıldığı bir görünümü yaşıyoruz. Yani küreselde bir miktar daha fırsatlar belirginleşiyor gibi duruyor.
Bunların başında yüksek teknoloji konusunun, en önemli girdilerinden biri olan nadir toprak elementleri başı çekiyor.

Sanayicilerin ilk yapması gereken burada tüksek teknoloji enstitüsünün kurulması için çaba göstermeleri gerekiyor. Bu teknik üniversitenin yapabileceği bir iş değil. TÜBİTAK gibi çalışacak ve bir kurum olması gerekiyor. Gerçeği söyleyeyim. Bu işi üniversiteler falan derseniz onlar çağın çok gerisinde kaldılar. 20 yıl beklersiniz. Eğer öyle olmasaydı ÇİN gibi dünya çapında üniversitelerimiz olurdu.
Bizim Üniversitelerimizin 15 tanesi hariç diğerleri kaynak israfı. Topluma yük oluyorlar. Onun için hiçbir başarımız tok. Siyaset girdabının içinde batmışlar.

Eskişehir’ de bu öncülüğü ancak SANAYİ odası yapar.. “Shenzhen” gibi bir teknoloji serbest üretim bölgesi, Eskişehir’i kategorik olarak zıplatır. Bunu, Gemlik demiryolu bağlantısı ile düşünün. Maalesef AKP hükümeti döneminde Eskişehir kavşak noktası iken çok ihmal edildi..
Aradan geçen 25 yıl?
Hava cıva ile palavra dolgu projeler ile Zeynel Abidin cümbüş telinin kopması gibi bir birimize çevrim içi hikâyeler anlattık.
Bıktım vallahi!..
Devlet bu alt yapı sorunlarını çözdükçe, Eskişehir gerçekten batı-doğu aksında, hatta kuzey ve güney ulaşım hattında Eskişehir’de ne yapıp yapıp bir serbest ticari bölge kurulmalıdır..
Bana sorarsanınız ÇİN ile işbirliği yapılarak Çin üniversitesinin bir kampüsü organize de kurulmalıdır. Güney Kore unutulmamalıdır.
Kısacası bu vizyon birikimi Eskişehir’de olduğunu düşünüyorum. Potansiyel var ama maalesef vasat politikacıların elinde oyuncak olmuş bir siyaset anlayışı egemenliği var..
Hem lojistik, hem de üretim üssü olabilirdi.
Kim bilir ben den çok daha ilerici olan düşüncelerde vardır. Ben sadece mevcut bir yapının fotoğrafını çekiyorum.