Bugünü anlamak kadar geleceğe karşı sorumluluğumuz da var.
Sorumluluğumuz çerçevesinde hepimiz, üstümüze düşeni yapak durumundayız. Kültürümüze sahip çıkacağız.
Doğumdan ölüme uzanan davranışlar bütünü halk kültürümüzü yaşayacağız.
Toplumun hayatı algılama biçimi olan halk kültürümüzün sadece oyun, türkü, kıyafet olmadığından hareketle kültür erozyonun önlemeye çalışacağız.
Kültür emperyalizmi artık zorlamayla değil daha çok medya, dijital platformlar, popüler kültür, tüketim alışkanlıkları, dil ve kavram ithali üzerinden işliyor. Baskı, yasaklayarak değil de özendirerek ve normalleştirerek ilerliyor. Kültür erozyonu; yavaş, sessiz ve çoğu zaman fark edilmeden oluyor. Türkçenin kelime hazinesi daralıyor. Yabancı kelimeler sadece ödünç alınmıyor, Türkçenin yerine geçiyor. Atasözü, deyim ve halk söyleyişi genç kuşakta hızla siliniyor. Dil zayıfladıkça düşünce de sıradanlaşıyor.
Komşuluk, misafirlik, imece, edep vb. kavramlar fonksiyonunu yitiriyor. Bireysellik, özgürlük adı altında sorumsuzlukla karıştırılıyor. Hemen her alanda tüketmek, üretmenin önüne geçiyor.
Halk oyunları yaşanan pratik olmaktan çıkıp sahne gösterisine dönüşüyor. Kültür, yaşanmak yerine müzeye kaldırılıyor. Oysa halk kültürü sahnede değil hayatın içinde tutulmalı. Genç kuşaklara nostalji yerine anlam aktarılamıyor.
Evet, Kültür erozyonunun doğal değişim zannedilmesi gafletine düşmeyeceğiz.
Yazıya geçirilmeyen kültür değerlerimizin unutulacağını bilerek davranacağız.
Maalesef oyunlar, ritüel olmaktan çıkıp gösteri oluyor. Kültür, canlılığını kaybediyor. Kuşaktan kuşağa aktarmada zorluklar artıyor.
Çocuğun oyunla, gencin düğünle, yetişkinin imeceyle öğrendiği kültür şimdi kayboldu neredeyse.
Günümüzde maalesef öğrenme mekânı yok, usta çırak ilişkisi zayıf, aile içi aktarım son derece zayıf.
Hâl böyle olunca kültür öğretilemiyor, yaşanmayınca da kaybolur.
Kültür değerlerinin anlamı genç kuşağa tam kavratılamıyor. Cenaze, asker uğurlaması, düğün gibi faaliyetlere katılım azalıyor. Atasözü, deyim vb. söz varlıkları gündelik hayatta kullanılmıyor.
Halk kültürü, değerler eğitiminin en geçekçi kaynağı iken okullarda yeterince işlenemiyor.
Sözlü kültüre hepimiz yabancı kalıyoruz. Sözlü kültürü kavrayamıyoruz.
Sözlü kültür yalnızca ağıt, atasözü, destan, deyim, mani, masal, türkü değildir. Dua, beddua, hitap, lakap, övgü, sitem, susma biçimi de sözlü kültürün bölümüdür.
Sözlü kültür toplumun aklı, toplumun ahlâkı ve toplumun duygusunun sözle şekillenmiş hâlidir.
Sözlü kültürde ölçülülük ve ima esastır. Sadece eğlendirme yoktur, ders vericidir. Eğiticidir. Toplumun hafızasıdır.
Sözün de değeri, anlamı pek kalmıyor maalesef. Ortamlardan söz uzak kalıyor niyeyse.
Söz, ortamsız kalınca kayboluyor. Sosyal hayat gereği toplu yaşayan insanlar, güçlü iletişimlerini sözel anlamda güçlendirirken günümüzde ‘ekran’, bu işleri alt üst ediyor.
Kültür aktarıcılar azaldıkça azalıyor.
Destanlar, efsaneler, halk hikâyeleri, masallar, menkıbeler nerdeyse yok artık. Bağlam kayboluyor ve söz, yetim kalıyor.
Söz bitiyor.
Söz bitince anlam bitiyor, aidiyet bitiyor, hatıra bitiyor.
Kahramanlığın sembolü destan, toprağın hafızası efsane, ibretlik anlatım menkıbe, kayboluyor.
Onlar kaybolurken biz de kaybolmuyor muyuz sizce?