Platon’un meşhur Mağara Alegorisi... Zincirlenmiş insanlar, duvara yansıyan gölgeleri “gerçek” zannederek ömürlerini tüketirler. Çünkü başka bir şey görmemişlerdir. Gölgeler onların dünyası, hakikat sandıkları tek manzaradır. Bir gün içlerinden biri zincirlerini kırıp dışarı çıkar. Gözleri kamaşır. İlk kez güneşi, renkleri, gerçek nesneleri görür. Mağaraya geri dönüp diğerlerine gerçeği anlatmak ister ama onu dinlemek bir yana, deli ilan ederler. Çünkü gölgelerle yaşamak, hakikatin acı ışığıyla yüzleşmekten daha kolaydır.
Bugün Türkiye’ye baktığımızda, bu alegorinin soğuk gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Toplum olarak hepimiz, farklı mağaralara bölünmüş durumdayız. Herkesin kendine ait bir gerçeklik alanı, bir medya kaynağı, bir kanaat önderi var. Bir kesimin gerçek dediğine diğer kesim yalan diyor. O kadar çok gölge var ki, hakikatin kendisi görünmez hale geliyor. Bir olay yaşanıyor, ama biz olayı değil, yorumların gölgesini konuşuyoruz.
Medya ekranları, sosyal platformlar, siyasi söylemler… Tüm bunlar çoğu zaman gerçekleri göstermekten ziyade, gölgelerin yönünü belirleyen ışık kaynakları gibi çalışıyor. Hangi gölgenin görüleceğine, hangisinin karanlıkta kalacağına karar veriliyor.
Ve mağaradaki insanlar gibi, biz de çoğu zaman alıştığımız gölgeden başka bir şey görmek istemiyoruz.
Bir kriz yaşanıyor, ama biz veriye değil slogana bakıyoruz.
Bir sorun tartışılıyor, ama biz içeriğe değil kimin söylediğine göre hüküm veriyoruz.
Aynı ülkede yaşadığımız halde, bambaşka Türkiye’lerden söz ediyoruz.
Belki de en sarsıcı olan gerçek şu: Hakikati söyleyen her zaman takdir edilmiyor. Aksine, mağaranın dışına çıkıp “Gördükleriniz sadece gölge” diyenler çoğu zaman yalnız bırakılıyor, susturuluyor ya da görmezden geliniyor. Çünkü hakikat, konforu bozar. Soru sormak düzeni rahatsız eder.
Oysa bir toplumun ilerlemesi, hakikate tahammül kapasitesiyle doğru orantılıdır.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan şey yeni bir slogan değil, yeni bir hakikat cesaretidir. Bu cesaret:
Başkasını dinlemekten,
Kalabalığın değil aklın sesini duymaktan,
“Ben yanılıyor olabilir miyim?” diyebilmekten geçiyor.
Platon’un mağarasından çıkmak, sadece görmeyi değil; duymayı, yüzleşmeyi ve gerekirse yalnız kalmayı göze almaktır.
Çünkü biliyoruz ki: Gölgelerle yaşamak kolaydır. Fakat geleceği kurmak, hakikatin ışığıyla yüzleşmeyi gerektirir.