Ortaokul sonu sınavlarda da lise sonu sınavlarda da Türkçe sorularının yapılamayışı, hepimizi üzüyor.
Bunun sebebi ile ilgili olarak aşağıdaki sorular geliyor hemen aklıma:
Çocuklarımız bu soruları niçin yapamıyor? Çocuklarımız neden az okuyor?Okuma alışkanlığını aile ya da okul niye veremiyor?
Soruları artırmak mümkün elbette.
Türkçe sorularının yapılamaması, sadece dil bilgisi eksikliğinden ziyade bir eğitim ve kültür meselesine bağlıdır.
Türkçe soruları, özellikle paragraf ve anlam bilgisi temellidir. Çözüm için ciddi bir okuma anlama becerisi gerektirir.
Bu becerini eksikliğininsebeplerinden başlıcalarını şöyle sıralayabilrim: Dijitalleşmenin etkisi, düşünme becerileri eksikliği, okuma alışkanlığının eksikliği, soru tarzlarına alışkanlık eksikliği, yüzeysel öğrenme…
Bu sebepler, ‘okuma’ merkezlidir.
Okuma zevkinin yaş gruplarına bağlı olarak eğitim sistemimizde verilemeyişi, kanayan bir yaramız.
Okumayı zevk haline getirmeyen müfredatımızdaki sık değişiklikler, ayrı bir dert.
Bireysel farklılıklara gereken hassasiyeti gösteremeyen müfredat çalışmaları, acil çözüm bekleyen bir başka meselemiz.
Bulunduğumuz sosyal, fiziki, ekonomik çevreye dikkat edilemeyen okuma/okutma çalışmaları ne zaman düzelir bilemiyorum.
Okuma faaliyetleri çerçevesinde hemen her imkân ve fırsatı değerlendirelim aman.
Hâl ve şart ne olursa olsun okumaya/ okutmaya devam aman.
Evet.
Hemen hepimiz bir şeyler okuyoruz.Hemen hepimiz bir şeyleri okuyoruz.Hemen hepimiz bir şeyleri göz gezdirerek okuyoruz, hızlı ya da yavaş okuyoruz, sıradan ya da eleştireli biçimde okuyoruz, sesli ya da okuyoruz.
Okuma ile ilgili olarak hepimizin sorumluluğu var.Okuma, hepimizde ayrı bir ‘dert’.
Büyükten küçüğe, öğretmenden öğrenciye, veliden öğrenciye… herkes birbirine okuma ile ilgili telkinde bulunuyor aslında.
Aslında hepimiz, okumayı istiyoruz. İstiyoruz istemesine de bir türlü fırsat ve imkân bulup okuyamıyoruz, ne dersiniz?
Mazeretlerin ardı arkası kesilmiyor değil mi?
Bu yolla pek bir yere varamayacağımızı hepimiz biliyoruz ve yine mazeret üretiyoruz öyle değil mi?
Aynı şeklide davrandığımızda sonumuzu az çok kestirebiliyoruz değil mi?
Başkasının tavsiyesi ve ısrarı ile değil kendi isteğimizle okumayı çok zor beceriyoruz değil mi?
Okumak için hepimize uygun verimli saatler vardır aslında.
Sizlerin de böyle düşündüğüne inanıyorum: Bu saatleri bulup değerlendiremiyoruz maalesef.
Evet.
Okudukça yeni bir şeyler öğreniyor, okudukça yeni birileriyle tanışıyor, okudukça kendimizi yenilenmiş hissediyoruz.
Belli bir süre sonra kişiliğimiz, okuduklarımızla daha da yakınlaşıyor. Okuduklarımızla belli bir yerde, belli bir konuda özdeşleşiyoruz adeta. Okudukça kitaplarda gerçek dostluğu yakından görüyoruz sanki.
Okudukça davranış ve düşünüş gücümüzü de geliştirip önce kendimizle sonra başkalarıyla iletişim kuruyoruz.
Okudukça okumayı, okuyarak öğreneceğimizi öğreniyoruz.
Az da olsa sürekli okursak zamanla çok şeyler öğreneceğimizi biliyoruz.
Okumanın bilgi ve kültür birikimi kazanmadaki rolü inkâr edilemez.
Daha da ileriye gidebilmek için daha da çok okumamız gerektiğini unutmayalım.
Ne edelim edelim, okuma engellerini aşalım aman.
‘Bana ne!’ demeyelim. Okuyalım, okutalım.
Unutmayalım: Okumak stresi azaltır, kelime hazinemizi zenginleştirir, genel kültürümüzü artırır, bakış açımızı değiştirir…
Okumak, hafızamızı korur.