Hayatta ilerlemek isteyen herkesin iki yol arkadaşı vardır: Azim ve hırs. İkisi de bizi harekete geçirir, ayağa kaldırır, hedefe doğru yürütür. Fakat aralarında görünmez, ince ama tehlikeli bir çizgi bulunur. Hangi tarafında durduğumuz ise geleceğimizi şekillendirir.
Azim sessizdir. Gösterişi sevmez. Bir sabah daha erkenden kalkmaktır. Yorulduğunda “bir kez daha deneyeyim” demektir. Düştüğünde toparlanıp kalkmak, kaybettiğinde yeniden başlamak, sabırla öğrenmek, sabırla büyümektir. Azim; sabırdır, sebat etmektir.
Hırs ise gürültülüdür. Bitmez tükenmez istekleri vardır. Daha fazlasını, daha iyisini, en yükseğini ister… Yer yer motive eder, hızlandırır; ama doz aşınca gözleri kör eder. Değerler hatırlanmaz, duygular görülmez; sahip oldukların bile kaygının gölgesinde erir gider. Hırs doğru yönetilmezse, insanı kendine yabancılaştırır. O noktadan sonra hedef değil, yarış konuşur. Hem de kiminle yarıştığını bile unuttuğun, kendini tüketene kadar süren bir yarış…
Azim huzur getirir; Hırs çoğu zaman telaş…
Azim “yola güven” der; Hırs “hemen şimdi” diye bağırır.
Azim yolculuğun kendisini öğretir; hırs sadece sonuca odaklanır. Ve çağımızda sonuç parlatıldığı için, azim çoğu zaman gereksiz sabır gibi görünür; hırs ise alkışlanır.
Oysa gerçek başarı, hırsa yaslanarak değil, azimle kurulur. Hırs hız kazandırır ama sınır tanımaz; Azim yavaş ilerler ama yolu kaybettirmez.
Büyük başarıların arkasına bakın: Hep aynı tablo çıkar karşınıza. Emek, tekrar, sabır, düşüp yeniden doğrulmak… İşte bu, azmin sessiz gücüdür.
Bazen içimizdeki hırsı susturmak gerekir, ta ki azmin sesi duyulana kadar. Çünkü hırs yakar; Azim büyütür, olgunlaştırır.