İçinde yaşadığımız dünya hayatı ve dünyanın içindeki her şey eskimeye, tükenmeye ve nihayetinde yok olmaya mahkûmdur. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in annesi Âmine validemizin dünyadan ayrılmadan önce söylediği son sözler bize bu gerçeği veciz bir şekilde hatırlatmaktadır: “Her başlayan biter, her gelen gider, her yeni eskir, her taze bayatlar, her güzel çirkinleşir, her yaşayan ölür. Ezelî ve ebedî olan sadece Allah’tır.”

Her yeni günün yeni bir başlangıç, yeni bir fırsat olduğu gibi; takvimden düşen her bir yaprak, ömürden geçen her bir yıl da kaçınılmaz olan ölüm hakikatine bizleri biraz daha yaklaştırmaktadır. İnsanın bu dünyadaki ömrü sonlu ve sınırlı olduğu gibi, içinde yaşadığımız dünya da sonlu ve sınırlı bir yerdir. Bir gün bu dünyanın ömrü de bitecek, her şey yerle bir olacak, bütün düzenler bozulacaktır. Bu dehşetli olayın yaşanacağı güne “kıyamet günü” denir. Fakat kıyametin gerçekleşmesi bir son değil, ölülerin diriltileceği, sonsuz hayatımız olan ahiret hayatının başlayacağı gündür. Ahiret hayatı ölümden sonraki hayat olarak bizlere bildirilmiştir ve Rabbimiz (c.c.) o hayatta müminlerin ulaşacağı nimetleri ve inkâr edenlerin göreceği azabı pek çok ayet-i kerimede bizlere haber vermiştir.

Hz. Peygamber’e “Kıyamet ne zaman kopacak” sorusu sorulduğunda, bu bilginin gayb bilgisi olduğunu ifade etmiş ve “Onun için ne hazırladın?” (Buhârî, Edeb, 96) buyurarak kullar olarak bizim sorumluluğumuzun kıyametin zamanını bilmek değil, o büyük güne hazırlık yapmak olduğuna dikkat çekmiştir.

Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın...” (Haşr 59/18) ayetinde ifade edilen yarın, hesap vereceğimiz günün yakınlığını anlatır, o büyük güne hazırlıksız gitmemeyi tembihler.

Ahirete inanmanın kişinin hayatına yansımaları pek çok hadis-i şerifte ifade edilmiştir. Hadis-i şeriflerde Allah’a ve ahirete inanan kimsenin; “Misafire ikramda bulunması, komşusunu rahatsız etmemesi, konuştuğu zaman hayır konuşması yahut hayır konuşamıyorsa susması” (Ebû Dâvûd, Edeb, 122, 123) teşvik edilmiştir.

İnsanoğlu dünya hayatında kendisine verilen hayat, gençlik, ilim, mal, mevki gibi nimetlerin her birinden kıyamet günü hesaba çekilecektir. Hesap gününde dünyadan kul hakkı ile gidenlerin durumu da şu hadis-i şerifte ifade edilmektedir:

Kimin üzerinde bir din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir hak varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin! Aksi hâlde, kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır (hak sahibine verilir). Şayet iyilikleri yok ise, zulmettiği kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk, 48).

Hesap gününe iman etmek; ölümün bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın başlangıcı olduğunu kabul ederek zerre kadar zulmün olmadığı, adalet terazilerinin haktan şaşmadığı o büyük güne iman etmek demektir. Hesap gününe iman etmek; yeryüzünde hesabı sorulamayan haksızlıkların, zulümlerin, yapanın yanına kar kalmayacağına iman etmektir. Hesap gününe iman etmek; ümitsizlikten, anlamsızlıktan ve boşluğa düşmekten insanı kurtarır. Bu hayatı anlamlı, azimli ve gayretli yaşamaya, iyiliği artırıp kötülükten uzaklaşmaya vesile olur.

Hesap gününe iman etmek;Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür” (Zilzâl 99/7-8) ayetlerini hayatımıza düstur edinmektir.

“Akıllı kimse kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse ise arzularına uyup bir de Allah’tan bağışlanma umandır” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 25) hadis-i şerifindeki akıllı kimselerden olmak duası ile, kıymetli okuyucularımıza ve İslam âlemine cumanın bereketinden istifade ettiğimiz bir gün diliyorum…

Zeynep TUNCA

Vaiz