Kültürümüzde yaşı kemale ermiş insana “ihtiyar” denir. İhtiyar, kelime olarak “seçkin, seçilmiş, tecrübeli” anlamlarına gelir. Toplumda kendisine danışılan, görüşlerine değer verilen kimliği ile ihtiyar, diğer insanlar için iyi bir örnekliği ifade eder.
İnsan ilerleyen yaşla birlikte fiziksel, psikolojik ve sosyal değişimler yaşar. Kimi zaman da güçten düşer. Bu durum hayatın tabii bir sürecidir. Beden güçsüzleşirken ruhu en olgun zamanını yaşar. Bir özlü söz bunu şöyle dile getirir: “Gençliğin güzel bir yüzü, ihtiyarlığın güzel bir ruhu vardır.”
Bir adam gelerek, “Ey Allah’ın Rasulü! İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sorduğunda Rasulullah (s.a.v.); “Ömrü uzun ve ameli güzel olandır” (Tirmizî, Zühd, 21) diyerek yaşlılığın aslında bir rahmet sebebi olduğunu bize öğretiyor.
Evimizde bizim için rahmet sebebi olan yaşlılarımızın huzurlu ve sağlıklı yaşamalarına yardımcı olmak en kıymetli görevimizdir. İnsan ömrün ikinci baharını huzur içinde yaşamak ister. Gerilimsiz, çatışmasız, dingin günlere özlem duyar. Bizlere düşen ise bu huzur arayışına saygı duymak, yaşlının mutluluğunu kolaylaştırmak ve sağlıklarına özen göstermektir.
Büyüklerimizle iletişimde ise düsturumuz “merhamet” olmalıdır. “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en iyi olanınızdır…” (Tirmizî, Menâkıb, 63) buyuran Sevgili Peygamberimizi örnek alarak, onların nazik gönüllerini incitmemeliyiz.
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de yaşlı anne-babalarımızın muhabbeti ve nezaketi hak ettikleri şöyle anlatılır: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne-babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara “Öf!” bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger ve de ki: Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et” (İsrâ 17/23-24).
Büyüklerimizle sohbete vakit ayırmak, sözlerini kesmeden dinleyip heybelerindeki hikmetten nasibdar olmak ne büyük kârdır. Sözlerinin çok eskilerde kaldığını düşünmek ve azıcık sabrı onlara çok görmek ise hem Allah’ın emrine muhalefet hem de büyük vefasızlıktır. Elbette ki yaşlıların da itibarlı olmaya ve ikram görmeye ihtiyacı vardır. “Kurt kocayınca kuzuların maskarası olurmuş!” sözü aslında ne kadar üzücü bir gerçeğe işaret eder. Sevgili Peygamberimiz, bir yaşlının onurunu korumanın önemi hakkında: “Saçı sakalı ağarmış yaşlı bir Müslüman’a saygı göstermek, Allah’a duyulan saygıdandır” (Ebû Dâvûd, Edeb, 20) buyurur.
Yaşadığı ortama ve maddi imkân düzeyine bakılmaksızın bütün yaşlılar, kendilerini gerçekleştirme yolunda fırsatlarla buluşmayı hak eder. “Senden iş geçti”, “artık evinden çıkma”, “senin elinden gelmez” söylemleri ve bakış açısı onları hayattan koparır ve mutsuzluğa iter. O halde yaşlılara bilgi ve becerilerini geliştirme, eğitim ve kültür etkinliklerine aktif olarak katılma, gönüllü hizmet faaliyetlerinde rol alma imkânı tanınmalıdır.
Rahmet Peygamberi (s.a.v.) bir gün, “Burnu yere sürtünsün!” diyerek sitem yüklü bir söz söyler. Böyle ağır bir sözü üç defa tekrarlayınca ashabı şaşırarak sorar: “Kimin ya Rasulallah?” Peygamberimiz şöyle cevap verir: “Yanında anne-babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da (onlar vasıtasıyla) cennete giremeyen kişinin” (Müslim, Birr, 9). Sevgili Peygamberimizin bu öğretisi büyüklerimize göstereceğimiz muhabbet, saygı ve ikramın Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu göstermektedir. Anne ve babamıza hürmet gösteren evlatlar olduğumuzda da onların paha biçilmez dualarına mazhar oluruz. Peygamberimiz buyuruyor ki: “Şu üç kişinin duası kesinlikle geri çevrilmez: Mazlumun duası, misafirin duası ve ana-babanın evladına duası” (Ebû Dâvûd, Vitr, 29).
Rabbimiz bizlere, büyüklerimizin duasını aldığımız bereketli bir ömür nasip eylesin…
Hacer TİFTİK
Vaiz