Eskişehir’in güneyinde, Sakarya Nehri’nin bereketli sularıyla yeşeren, doğanın cömertçe sunduğu güzelliklerle bezeli bir ilçe uzanır: Sarıcakaya.
Akdeniz ikliminin Anadolu’nun kalbine kadar ulaştığı ender yerlerden biri olan bu topraklar, yemyeşil vadileri, zeytin kokulu rüzgârları ve samimi insanlarıyla insana huzur verir.
Köşe yazılarımızı düzenli takip eden okuyucularımız, bu güzel ilçenin doğasına, insanına ve yaşamına dair artık az çok bir fikir sahibidirler.
Geçtiğimiz hafta ilçede geçirdiğimiz günler bize hem panayırın coşkusunu hem de doğanın dinginliğini yaşattı. İzlenimlerimi yazmak istedim.
Cumartesi günü eşimle birlikte Eskişehir’den yola revan olduk. Sarıcakaya Karayolu üzerinde devam eden yol yapım çalışmalarının Muttalip bölgesinde neredeyse sona erdiğini gördük. Bitümlü Sıcak Kaplamanın yapıldığı kısımlardaki yol konforu dikkatimizden kaçmadı.
ESTÜ kavşağına yakın bölgede, yüklenici firma Baran Yol İnşaatı yoğun bir çalışma içerisindeydi. Asfalt yüklü kamyonların biri gidip diğeri yanaşıyordu finişere… Arkasında silindirler adeta hiç durmadan çalışıyordu.
Meslek hayatımın neredeyse tamamı yol yapım işlerinde geçtiği için durup birkaç dakika izledim. Firma yetkilisi Abdurrahman Baran Bey’le ayaküstü yaptığımız bir sohbette, ödenek durumuna göre çalışmaların devam edeceğini ifade etmişti.
Bozdağ’ın kıvrımlı yollarından 200 rakımlı ilçeye inerken, sonbahar Bozaniç tepelerinden göz kırpıyordu.
Seralı bahçelerde altın sarısına dönmek üzere olan nar,dut,üzüm yaprakları görsel bir şölen sunuyordu gelenlere. O an Cemal Süreya’nın o anlamlı sözünü hatırladım:
“Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim.”
Sarıcakaya’ya günün akşam saatlerinde vardığımızda, Hürriyet Caddesi panayır nedeniyle trafiğe kapatılmıştı. Akşamın ilerleyen saatlerinde “iğne atsan yere düşmez” denilen o kalabalığı gözlerimizle gördük.
Panayırda 7’den 70’e herkes mutluydu; A’dan Z’ye her şey satılıyordu. Çocuklar için kurulan oyun alanlarının neşesi, rengârenk ışıkların süslediği stantların cazibesi müziklerle birleşince ortaya tam bir bayram havası çıktı. Ellerinde dondurma ve tatlılarla stantları gezen beyaz yaşmaklı anneler, ablalar panayıra ayrı bir renk kattı.
Panayır yalnızca alışverişin değil, dostlarla buluşmanın da adresi oluyor her zaman. Uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla ayaküstü hasret giderip, sohbet etme imkanı bulduk.
Diğer günlerimizi ise Sarıcakaya’ya 2 kilometre uzaklıktaki zeytin bahçemizde geçti. Rutin bahçe işleri…
Eşim Meral Hanım’la birlikte doğayla iç içe, adeta bir kamp havasında geçti günlerimiz.
Gecenin ilerleyen saatlerinde çekirgelerin ritimli sesini karşı tepelerden gelen köpek havlamaları bozuyordu. Sabahın seher vaktinde başlayan kuş cıvıltıları ise kuşluk vaktine kadar devam eden bir konser tadındaydı.
Bahçemizin karşısındaki ormanlık tepenin yamaçlardan gelen çakal sesleri kulağımıza yabancı gelse de, bu da doğanın kendi dengesiyle sunduğu bir başka ayrıntıydı.
Sarıcakaya yalnızca doğasıyla değil, gelişen tarımsal üretimiyle de dikkat çekiyor. İlçede son yıllarda en hızlı gelişen sektörlerin başında zeytincilik geliyor. Verimli topraklar, Akdeniz ikliminin ılıman havası ve Sakarya Nehri’nin bereketiyle birleşince, Sarıcakaya’nın zeytinleri lezzetiyle adından söz ettiriyor.
Her geçen yıl artan bahçe sayısı ve üretim kapasitesiyle Sarıcakaya, Eskişehir’in adeta bir “zeytin diyarı”na dönüşüyor desek hiç de abartmış olmayız.
Hemen her mahallede, yeşilin binbir tonuna bürünmüş zeytinlikler ufka doğru uzanıyor.
İnsan, sabahın serinliğinde dallar arasında yankılanan kuş seslerini dinlerken bu bereketin anlamını daha iyi hissediyor.
Tam da bu satırları kaleme alırken, Safiye Kesgin Hanım’ın bir paylaşımı gözüme ilişti. Büyükşehir Belediyesi’nin “Dorlion” markasıyla erken hasat zeytin alımına başladığını duyuruyordu. Bu haber, Sarıcakaya’nın zeytincilikte geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça sevindirici.
Kısacası, zeytin üretimi bugün sadece ilçenin ekonomisine canlılık katmakla kalmıyor; aynı zamanda Sarıcakaya’nın yarınlarına da umut ekiyor.
Bir haftalık Sarıcakaya günlerinin sonuna gelmiştik…
Dönüş yolunda, Dağküplü çay ocağında mola verip çaylarımızı yudumlarken Sarıcakaya Belediye Başkanı Ahmet Dönmez geldi yanımıza. Bizim gibi çay molası vermişti anlaşılan.
Uzun süredir yüz yüze görüşemediğimiz Başkan ile ilçedeki çalışmalar üzerine keyifli bir sohbet ettik.
Panayırın bu yıl büyük ilgi gördüğünü ve çok olumlu geri dönüşler aldıklarını anlattı.
İlçeye son bir yıl içinde hatırı sayılır kazandırdığı makine ve araç gereçlerden söz etti. En son Togg binek aracından sonra 13 ton kapasiteli sulama aracının (arazöz) envantere girdiğini heyecanla anlattı. Son yıllarda artan orman yangınları düşünüldüğünde, bu aracın ilçeye çok büyük katkı sağlayacağının altını çizdi.
Başkan ayrıca, eski Sağlık Ocağı’nın yerine kapalı pazar yapılması için girişimlere başladıklarını, burasının ilçe halkına önemli bir hizmet sağlayacağını belirtti.
Sohbetimiz çaylar eşliğinde sürerken, onun Alpagut’taki bir mevlide davetli olması, bizim de yurt dışından gelecek evladımızı karşılamak için acelemiz olması nedeniyle vedalaştık.
Akdeniz ikliminin bütün güzelliklerini yaşadığımız, ruhumuza adeta terapi etkisi yapan Sarıcakaya’dan ayrıldık.
Sonbaharın kucaklayıcı sıcaklığıyla bizi bağrına basan bu şirin ilçeden, soğuk havanın kendini hissettirdiği kadim şehir Eskişehir’e döndük.Aynı il sınırları içinde ama bambaşka bir coğrafyada, iki farklı iklimin hüküm sürdüğüne bir kez daha şahitlik ederek…
Sarıcakaya yine kalbimize “şirin bir ilçe” olarak nakşoldu.