Eğlenmek için bir kimsenin hareketlerinin benzerini yapma, anlamındaki ‘taklit yapmak, taklidini yapmak’ deyimlerini oldum olası severim.
Çocukluğumda, ilk gençlik yılarımda bölgemizde sık duyduğum ‘yansılamak’ kavramını çağrıştırır bana.
Ağız, yüz, göz hareketleriyle birini taklit etmek; ona benzemeye çalıştığımız; bir kimsenin yaptıklarıyla, sözleriyle dalga geçmek; taklit ettiğimiz günlerimiz gelir aklıma.
Oyuncak ev eşyasıyla ev hayatını taklit ettiğimiz, evcilik oynadığımız günlerimiz gelir gözümün önüne.
Şimdiki taklitleri, taklitçileri gördükçe ‘Taklit çocuklukta daha güzeldi.’ der susarım.
Evet. ‘Taklit’, sözlük anlamıyla genelde aşağıdaki şekliyle kullanılıyor: 1. Belli birine veya bir şeye benzemeye veya benzetmeye çalışma, öykünme 2. Hareketlerini bir şeye veya bir kimsenin hareketlerine benzeterek onun davranışlarını, sözlerini tekrarlayıp eğlenme, alay etme 3.Bir şeyin kendisine benzeyen sahtesini yapma 4. Takma, asma 5. (tasavvuf) Hâl ve makam ehlinin sözlerini söyleme, fakat huyları ile huylanmama, onlar gibi olgun olmadığı halde olgun görünmeye çalışma 6. (sıf.at ve isim) Bir şeye benzetilerek yapılmış sahte şey
Bu anlamların kaçını doğru kullandığımız ile ilgili endişelerim var.
Burada özellikle ‘Belli birine veya bir şeye benzemeye veya benzetmeye çalışma, öykünme’ hususuna dikkat çekmek isterim. Şöyleki:
Tanıdıklarımız daha çok olmak üzere tanıdığımızı sandığımız yabancıları taklit ediyoruz.
Hepimiz; örnek olan, taklit edilen, özenilen, imrenilen kişi olabilmeyi arzu ederiz.
Taklitten, taklitçilikten kopamıyoruz hepimiz.
Hayranlık duyup taklit etmeye çalıştığımız kişilerden olmayı hepimiz istiyoruz.
Kötüyü taklit edenleri örnek almıyoruz. Kötü, örnek olamaz; kötüyü örnek alanı biz niye örnek alalım ki.
Sözümüz, tavrımız taklit edilecek, biz de başkalarını taklit edeceğiz. Taklit etmenin iltifat etmenin en samimi yollarından biri olduğunu unutmayacağız.
Taklidin aslını güçlendirdiğini aklımızdan çıkarmayacağız.
Körü körüne taklidin uşaklıktan öteye geçemeyeceğini bileceğiz.
İyi birini gördüğünüzde onu taklit etmeye çalışacağız. Kötü birini gördüğünüzde de onun kusurlarını kendimizde arayacağız.
Taklit edelim. Taklit edelim de taklidimiz, bülbülü taklit eden karga taklidine dönmesin aman.
Mesnevi’den ‘Karıncanın Azmi ve Timur’ kıssası bu konuyu yeterince anlatıyor gibime geliyor:
“Hükümdar Timur, bir gün hapse düşer ve umudunu yitirir. Allah'ın işi bu ya karıncayla karşılaşır ya da karınca, azmini Timur'un gözüne sokar. Bir buğday tanesidir karıncanın hikâyesi.
Kendinden kat kat büyük bir buğday tanesini yuvasına ulaştırmak için her gün çabalar durur; defalarca dener. Yorulunca yuvasına gider, biraz dinlenir.
Sabah kalkıp bakar Timur. Karınca yine buğdayın peşindedir. Saymaya karar verir Timur, kaç kez düşürüp kaç kez tekrar kaldırmaya çalıştığını karıncanın. Bini geçer; yorulur saymaktan. Karınca hiç yorulmaz yıkılıp doğrulmaktan. Bir sabah ne görsün. Şaşar kalır hükümdar; karıncanın sırtında bir buğday tanesi var.
Timur karar verir o sabah karıncanın taklitçisi olmaya.”
Unutmayalım: ‘İyi bir taklit, kusursuz bir yarıştır.’