Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar başka bir dil kullanmadan gidebildiğimiz Türkçemize sahip çıkmak zorundayız.

Gidişimiz hiç iyi değil. Dilin doğru kullanımı için hepimiz, elimizden geleni yapalım lütfen.

Dünya dili Türkçemizi gereği gibi kullanamıyoruz.

Her geçen gün kelime hazinemiz, azalıyor.

Birisi neredeyse bin öğüde geçecek atasözlerimizi unuttuk neredeyse.

Türkçe deyimleri kullanmakta; anlamakta anlatmakta o kadar zorlanıyoruz ki.

Dilimizin ahengine bir leyler oluyor, bir şeyler oldu sanki.

Yazı diline girmeden gündelik hayatta beni üzen, sizi de üzüp rahatsız ettiğine inandığım belli hususları özetle buraya almak istiyorum. Şöyle ki:

Gazetelere bakıyorsun, bir haber: Büyükşehir belediyesi üniversite öğrencilerine “Ücretsiz yemek veriyor.” (Hizmetin bedeli ücret, malın bedeli fiyattır. Ücretsiz, yemek olmaz; ‘bedelsiz yemek’ demek daha doğru olur.)

Tramvaya biniyorsunuz elektronik bir uyarı: “Engellilere, yaşlılara, hamile ve bebekli kadınlara lütfen yer veriniz.” Bu ifade: “Engellilere, yaşlılara, hamilelere ve bebekli kadınlara lütfen yer veriniz.” şeklinde olmalıydı. [“ve” bağlacı aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi dolaylı tümleçleri bağlar: Okuldan ve öğrencilerden ayrı kalmayı düşünebilir misin? / Oğluma ve kızıma iyi bir miras bırakacağım.] Üstelik ilk ifadede anlatım kusur vardır. (Erkek, hamile olmaz ki.)

Radyoyu açıyorsunuz bir anons: “En çok istek alan parça ... (Çok istenen dense daha doğru olmaz mı!)

Konuşmada cümleler arası geçişte veya kelimeleri söylerken aralara sıkıştırılan gereksiz sesler (aaa, eee, ııı vb.) ile gereksiz kelimeler (evet, mesela, şey, yani vb.) de işin bir başka boyutu.

Günlük konuşmada, sosyal medya yazışmalarında yerli yersiz kullanılan "aynen öyle, aynen, bi'de bunu dinle, de mi, di mi, he he, he mi, hiç de bile, yani, senlen, tabii ki de, tekrardan vb.” kelimeler ayrı bir yazı konusu.

Sıkıntı yok.” ifadesi başlı başına bir “sıkıntı”. Sözlük anlamına uygun kullanımı [1. İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal huzursuzluk; bun, bungunluk, ezgi, ezginlik, çile, dert, kasavet, zor 2. Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli ruhsal huzursuzluk; ağırlık, karanlık, kasavet, mihnet 3. Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı 4. Bulunmama durumu 5. (mecaz) sorun)] neredeyse hiç becerilemeyen mecaz anlamına yüklenilen bu kelime ayrı bir dikkat gerektiriyor bence. Sıkıntıda çok sıkıntı var aslında, hem de çok sıkıntı var çok.

Arkadaş, kardeş vb. ifadeler dururken sözlüklerimizdeki “Kardeş kadar yakın olan kimse” anlamına hiç de yakın kullanılmayan “kanka” kelimesi ve bunun gençler arasındaki kullanımı da dilimizdeki zorlamalardan, zorluklardan biri.

Amca oğlu/kızı, dayı oğlu/kızı, hala oğlu/kızı, teyze oğlu/kızı … kavramlarının hemen hepsini atıp yerine “kuzen” denilmesini de içime sindiremiyorum hiç.

Bir de şu gerekli gereksiz, yerli yersiz kullanılan “aşkım” kelimesi yok mu! İnanın, çoğunun ağzına yakışmıyor bile!

“sağlamak” kelimesi sözlüklerde şöyle geçiyor: [sağlamak: 1. (Bir iş için) Gerekli şartları ve şeyleri hazırlamak, temin etmek 2. Elde etmesine vesile olmak, kazandırmak 3. Bir işlemin doğru yapılıp yapılmadığını kontrol etmek]

Hâl böyle iken özellikle çağrı merkezlerinde hepimizin sıkça rastladığı telefon görüşmeleri çok rahatsız edici: “Bilgilerinize ulaşmaya çalışıyorum.” demek yerine “Bilgilerinize ulaşım sağlamaya çalışıyorum” diyor. “Bilgilerinizin kontrolunu sağlamaya çalışıyorum.” diyebilecekken “Bilgileriniz kontrol ediyorum’ deyivermek varken “Bilgilerinizin kontrolunu sağlamaya çalışıyorum.” diyor. Davetiyede toplantıya katılmanızı demek yerine ‘Katılım sağlamanızı…” deniyor.

“park etmek” kavramı ayrı bir kargaşa. [park etmek: Taşıtları trafik kuralları bakımından uygun bir yerde belli süre bırakmak]

Durum bu ama trafik polisi uyarıyor: “Park yapmayınız.” (Park yapılmaz ki, park edilir.)

Toplu taşıma araçlarında yetkililerden sıkça duyduğumuzu uyarılar da bir başka: “Ortada bekleme yapmayınız.” (Bekleme yapılmaz, beklenilir.) / “Araca önden giriş yapmayınız.” (Giriş yapılmaz, girilir.) / “Ön kapıdan çıkış yapmayınız.” (Çıkış yapılmaz çıkılır.) / “Ön kapıdan iniş yapmayınız.” (İniş yapılmaz, inilir.) / “Arkadan biniş yapmayınız.” (Biniş yapılmaz, binilir.)

sunmak” kavramı da bir türlü yerinde kullanılamıyor. [sunmak: 1. Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek; arz etmek, takdim etmek 2. Konuğa bir şey ikram etmek; tutmak 3. Tanıtmak, bilgi vermek amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak bir konuyu dinleyenlere aktarmak 4. Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı takdim etmek]

Hemen her resmi programda sunucular çelenk sunduruyor. Çelenk sunulmaz çelenk koyulur. [çelenk koymak: [Bir kimseyi anmak için mezarına veya anıtına çelenk bırakmak]

Bu tarz örnekleri çoğaltmak mümkün. Aşağıdaki örneklere ayrı bir dikkat gerektiğini belirtmekle yetinelim bu seferlik: [“Kalkış yapılmaz kalkılır. Dönüş yapılmaz dönülür. Geri dönüş yapıyor olunmaz geri dönülür. Yapıyor olunmaz yapılır. Bekliyor olunmaz beklenir.”]

Kaybolan, kullanılmayan her kelime beraberinde bir kültür değerini de götürüyor/bitiriyor.

Her dil değerlidir, her dil anne sütü gibi tertemiz.

Bozmayalım dilimizi!