Tepebaşı İlçe Müftüsü Gafur Yıldırım'ın yazısı...
İslam kaynaklarından öğrendiğimize göre yeryüzünde yapılan ilk mabet Mescid-i Haramdır. (Ali İmran, 96)
Ebu Zer el-Gıffari (r.a) diyorki, Rasülullah (s.a.v)'a yeryüzünde yapılan ilk mescidi sordum.Mescid-i Haram dedi. Sonra hangisidir diye sordum. Mescid-i Aksa dedi ve şöyle buyurdu'Yeryüzü senin için mescittir nerede vaktine erişirsen orada namazını kıl'(Müslim Mesacid-2)
Öyleyse akla şöyle soru gelebilir. Yeryüzü mescit kılındığı halde neden mescitlerde camilerde bir araya geliyoruz.Bunun cevabı; Bizim Cuma ve Bayram namazları gibi cemaatle kılınması zorunlu namazlarımız var. Ayrıca Resül-i Ekrem Efendimizbizim beş vakit (farz) namazlarımızı camilerde, mescitlerde kılmamızı istiyor.Camilerimiz bizim için bir olma mekanıdırorada bedenlerimizi birleştirdiğimiz gibi, ruhlarımızı da birleştiririz.
Zira Cami; toplayan, birleştiren, buluşturan ve cem eden demektir. Camilerimiz bizim bilgileri öğrendiğimiz yerdir. Allah Resulüİslam dinini önce bir süreErkam'ın evinde,sonra Kabe'de, hicret ettikten sonra da Mescid-i Nebi'yi inşa ederek orada öğretmiştir.
Tarihten gelen değerlerimizle birlikte camideki mihrabı bizler hertürlü kötülükle savaşılan yer olarak görürüz. Çünkü mihrap harp kökünden gelmektedir.
Yine camide minber vardır ve minber bilginin ışığa dönüştüğü yerdir. Bu yüzden camilerin, mescitlerin hayatımızdaki yeri farklıdır.
Camilerimiz minarelerinden günde beş defa okunan ezan ile bizleri kurtuluşa namaza davet eder. Bu davet neticesinde, cami ile buluşan mü'minhayat bulur.Mü'minler olarak bizler kıyamımızla, rükûmuzla ve secdelerimizle Rabbimize yaklaşmış oluruz. Camiçocuk, genç,yaşlı, erkek,kadın, engelli,engelsiz bütün insanlaraadeta ab-ı hayat olur.
Camilerimiz aynı zamanda kardeşin kardeşine derdini, sıkıntısını anlattığı, paylaştığı, rahatladığı huzur mekanlarıdır. Her türlü farklılığı içine alan herkesin kendi evinde imiş gibi rahat hissettiği üst ve astın olmadığı Allah'ın evleridir. Camiye gelen her insan Rahman'a misafir olduğunu bilir. Çünkü mabedin misafiri azizdir, muazzezdir. Zira o Allah'ın kuludur.
Bizim camilerimiz-tarih boyunca olduğu gibi- ilim merkezleridir.Kürsüden yapılan vaazlar,minberden okunan hutbeler, cami ders halkaları vb. eğitim öğretim faaliyetleri ile insanlar İslam adına öğrendiklerinininbüyük kısmını hep camilerden edinmişlerdir.
Diyebiliriz ki,müslüman camisiz, camide müslümansız olmaz; bilirler ki camileri inşa ve imar etmek ve içinde ibadet ederek, hayatı yaşamak Allah'ın rızasını, Resül-i Ekrem'in müjdesini ve cenneti kazandıracaktır.
Sözlerimi Fatiha suresinin ayetleri ile bitirmek istiyorum; 'Sadece sana kulluk eder ve sadece senden yardım isteriz' (Fatiha, 5)
CAMİLER İÇİN KULLANILAN 'ALLAH'IN EVLERİ' İFADESİ ALLAH'A BİR MEKÂN İSNAT ETME ANLAMI TAŞIR MI?
'Allah'ın evi' terkibinin Arapça karşılığı 'Beytullah' olup Kabe hakkında kullanılan bir ifadedir. 'Beyt'ten maksat, Kabe'dir. 'İbrahim ve İsmail'e; 'Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun' diye emretmiştik.' (Bakara, 2/125) ayetinde de ev kelimesi Allah'ın zatına izafe edilmiştir. Kabe'ye Beytullah (Allah'ın evi) denilmesi, Allah'a ibadet etmek için yeryüzünde yapılan ilk mabed olması, insanların hidayeti ve putperestliğin yıkılıp tevhid inancının yerleşmesi için gönderilmiş olan Hanif dininin sembolü ve bütün müslümanların namazlarında yöneldikleri yer olması gibi sebeplere dayanır. Allah, 'Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabed), Mekke'deki (Kabe) dir.' (Âl-i İmran, 3/96) buyurarak Kabe'yi kendisine nispet etmiş ve bu böylece onun şerefini yüceltmiştir. Allah için ibadete mahsus olan tüm camiler ve mescitler için de 'Allah'ın evi' terkibi kullanılır. Nitekim bir hadis-i şerifte; 'Yeryüzünde Allah'ın evleri; mescitlerdir. Oraya gelene Allah Teala ikramda bulunur.' buyurulmaktadır (Taberani, Mu'cemü'l-Kebir, X, 10346). Bu itibarla 'Allah'ın evi' tabirinden Allah için ibadet edilen yer anlaşılmalı, asla Allah'a isnat edilen bir mekan anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah (c.c.) zaman ve mekandan münezzehtir. Yani zaman ve mekanla ilişkilendirilemez. O, bir mekanda olan değil, bütün mekanları kuşatmış olandır. Zaman ve mekan mahlûk/yaratılmıştır. Allah ise yaratıcıdır. Dolayısıyla O, yaratılmışlara has özelliklerden münezzehtir, yani uzaktır.
Duanın önemi nedir ve dua nasıl yapılmalıdır?
Sözlük anlamı ile dua 'çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek' demektir. Dinî bir terim olarak ise, insanın bütün benliğiyle Allah'a yönelerek maddî ve manevî isteklerini O'na arz etmesidir. Temeli, insanın Allah'a halini arz etmesi ve O'na niyazda bulunması olduğuna göre dua, Allah ile kul arasında bir irtibattır.
Duada daima tazim (Allah'ı yüceleme) ve tazimle birlikte istekte bulunma anlamı vardır. Dua aynı zamanda zikir ve ibadettir. Böylece duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki unsur hep yan yana bulunur. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s.), 'Dua, ibadetin özüdür.' (Tirmizî, Deavat, 2) buyurmuştur. Aynı sebeple en önemli ibadet olan namaz, dua (salat) kelimesiyle ifade edilmiştir (En'am, 6/52; Kehf, 18/28). Diğer bir ayette de, 'De ki; duanız (kulluğunuz) olmasa Rabbim size ne diye değer versin.' (Furkan, 25/77) buyurulmak suretiyle insanın ancak Allah'a olan bu yönelişiyle değer kazanabileceği belirtilmiştir. Duanın sadece Allah'a yöneltilmesi; Allah'tan başkasına, putlara veya kendilerine üstün nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmemesi Kur'an'da ısrarla vurgulanmıştır (Şuara, 26/213; Kasas, 28/88).