“Adalet, anlama, anlayış, bağışlayıcılık, barış, dostluk, eğitim, eşitlik, gönül alma, güzel huy, iyi niyet, iyilik, iyimserlik, merhamet, sabır, saygı, sevgi, tatlı dil, uzlaşı, yapıcılık, yumuşak huy” vb. gibi hoşgörünün temelini oluşturan kavramlara ne kadar yabancı olduk.

Bu kutlu değerler töremizdeydi, geleneğimizdeydi, göreneğimizdeydi. Hâlâ da var. Millî birlik bağında bunların önemi ve değeri çok yücedir.

Bu değerlerle yetişen insanımız, kendisiyle ve çevresiyle barışık olur. Bu insanların çoğalması millet hayatında refahı artırır. Sosyal barış, bir anlamda böyle sağlanır.

Kişi ve milletin refah seviyesini aşağı çeken “adaletsizlik, anlayışsızlık, cehalet, kin, kötülük, kötümserlik, önyargı, saygısızlık, sevgisizlik, taassup, tahammülsüzlük, yıkıcılık” vb. gibi hoşgörüsüzlüğün temelini oluşturan kavramlara ne de çok rastlar olduk.

İnsanın kendisi gibi olmayanı, kendisi gibi düşünüp davranmayanı yadırgamaması, dışlamaması gerektiği de hoşgörünün bir boyutudur.

‘Hoşgörü bir başkasının inançlarını, uygulama ve huylarını, onları kabul etme ya da paylaşma gereği olmadan, anlamak için harcanan olumlu ve içten çabadır.

Kötülük yapanı bile bağışlamak, iyilikle karşılamak; hoşgörüdür. İnsanların hatalarının hoş görülmesi de hoşgörüdür. Hoşgörü, belli bir yerde özeleştiridir de. Hoşgörü, iyi niyet ve merhamettir. Hoşgörü, umuttur. Hoşgörülü insanların en belirgin özelliği, tatlı dilli ve güler yüzlü oluşlarıdır.

Uzlaşmak için diğerini dinlemek ve anlamak gerektiği, hoşgörü anlayışının temelidir.

Kusursuz insan olmayacağına göre, ortak hususlarda uzlaşmak gerektiği de hoşgörü anlayışının esasıdır.

Kötülüğe karşı sinirlenmemek, akıllı davranmak; sabrın esasıdır. Sabır, hoşgörünün ayrılmaz parçasıdır. Öfkeliyken sağlıklı davranılamayacağı, bu sebeple öfke geçmeden hareket edilmemesi gerektiği hoşgörüden ayrı düşünülemez.

Her hâl ve şartta hoşgörünün sınırını iyi ayarlamak gerekir. Hoşgörüde sınır olmazsa hoşgörüsüzlük hâkim olur.

Dilimizde, gönlümüzde hoşgörü özellikle atasözlerimizde en veciz ifadesini bulur. Bu konuda kaynaklarımdan bulabildiğim atasözlerimiz şöyle:

Akıllı gönlünü alır, akılsız hatırını kırar. (Kumuk Türkleri’den)

Ayıpsız yâr isteyen yârsiz kalır.

Bugünkü öfkeni yarınkine bırak. (Kırgızistan Türkleri’nden)

Çıkmadık candan ümit kesilmez.

Çok tatlı olsan yerler, Çok acı olsan atarlar.

Delişmen postunu kaybeder. (Kumuk Türkleri’nden)

Deniz dalgasız, insan kusursuz olmaz.

Dikensiz gül olmaz.

Fazla yumuşak olma bükerler, fazla sert olma kırarlar. (Karaçay-Malkarlar’dan)

Gülü seven dikenine katlanır.

Hatasız kul olmaz.

Her gözelin bir ayıbı var.

İki sert taş un öğütmez. (Kosova Türkleri’nden)

İnsan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa anlaşır.

İyi niyet yarım kısmet. (Kırgızistan’dan)

İyi niyet, yarım devlet. (Kumuk Türklerinden)

İyiliğe iyilik her kişinin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.

İyilik et at denize, balık bilmezse Hâlık bilir.

Kanı kan ile yumazlar, kanı su ile yurlar.

Kavgacı köpeğin dişleri tez düşer. (Kumuk Türkleri’nden)

Keskin sirke küpüne zarar.

Merhametli adam meyveli ağaçtır.

Öfkeyle kalkan, zararla oturur.

Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele.

Sabır acıdır meyvesi tatlıdır.

Sabır ile yüz aydınlığı bulunur. (Kumuk Türkleri’nden)

Sabırla koruk helva olur.

Sabreden derviş muradına ermiş.

Sabrın sonu selâmettir.

Sana taşla vurana sen aşla var.

Tatlı dil demir kapıları açar. (Kosova Türkleri’nden)

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığıdır.

Yanılmayan ağız olmaz.

Yumuşak söz sert sopayı kırar. (Karaçay-Malkarlar’dan)