Abdal; ‘veli, insan-ı kâmil, eren, ermiş’ gibi kelimelerle ifade edilen kavrama yakın anlamlıdır.
Dilimizde çeşitli anlamlardaki ‘abdal’, kavramı bölgemizde ‘çalgıcı’ ya da ‘ede2 kelimeleri ile karşılanır.
‘Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.’ atasözümüz, Emirdağ’da sıklıkla kullanılır. Bu, abdalların hayat tarzlarını yansıtması bakımından manidardır.
Emirdağ abdalları/edeleri/çalgıcıları da Alevi Bektaşi geleneğine bağlıdır.
Bölgede abdallar, ad ve lakaba göre tanınır: Göceler, habipler, ateşler karaoğlanlar… belli başlı sülale adlarıdır.
Akkaya, Başkaya, Dikkaya, Ateşli … belli soyadlarıdır.
‘Yeşil, Gınalı, Bekdeş’ unvanlı abdalların gerçek ad ve soyadı neredeyse bilinmez. Buna ihtiyaç da yoktur.
Emirdağ abdallarının geçim kaynağı çalgıcılıktır. Özellikle düğün sezonu dışında çıraklık, şoför muavinliği vb. gibi işlerde çalışanlar da vardır.
Abdallar ilçedeki değişik alışveriş yerlerinde ‘hasattan hasada ödeme’ anlayışı ile yaşar. Köylüler hasattan sonra borçlarını edelere öderken edeler de düğün mevsimlerinin başlamasıyla birlikte kıştan kalma borçlarını öderler.
Nadir de olsa edelerin hanımları ilçede belli ailelere ev işlerinde yardıma giderler. Bu hanımlar içinde Abdal Leyli, baklava ustası olarak bilinirdi.
Abdallar yakın zamana kadar gezgincidir. Yerleşik hayata geçmiş olmalarına rağmen, köylülerle çiftçilerle içli dışlı olmalarına rağmen tarımla hiç uğraşmamışlardır. Tek gelir kaynakları nişan, sünnet ve düğünlerdeki kazançlarıdır.
Düğün derneklerde abdallar, bu geleneğinin olmazsa olmazıdır.
Önceleri abdallara düğün dernekte verilen bahşiş, bir araya toplanırdı. Bunun paylaşımı kendilerine çektikleri içkili bir ziyafette yapılırdı. Şimdilerde düğündeki ekip, kendi arasında bu işi halleder.
Abdallarda temel ihtiyaçları dışında artan paralarını biriktirme alışkanlığı hemen hiç yok gibidir. Bunun sebebini kendileri de pek açıklayamamaktadırlar.
Çevremizde tasarruf alışkanlığı olmayanlara ‘Abdal gibi gün bulup gün yer.’ denir.
Son derece kanaatkâr olan abdallar arasında ‘Çok verip azdırmasın, az verip bezdirmesin.’ duası/ ifadesi çok kullanılır.
‘Bir kaşıkla dokuz abdal doyar.’, ‘Dokuz abdal bir kaşıkla geçinir.’, ‘Dokuz abdal bir kilimde uyur; iki padişah bir iklime sığamaz.’ atasözlerimiz, abdalların hayat tarzını yansıtır.
Dört gün süren düğünler kısa süreli salon düğünlerine dönüşünce çalgıcılar, işsizlikle karşı karşıya kalmışlardır. Bu sebeple iş bulmak için çevre illere hatta yurtdışına yerleşebilme arayışına girmişlerdir.
Davul, cümbüş, keman, klarnet (düdük), ud, tef /def, dümbelek/ darbuka; abdalların düğünlerde kullandığı sazlardır. Günümüzde ‘org’ neredeyse temel çalgı olmuştur.
Bu sazlarda ustalaşanlar, düğünlerin esas çalgıcısıdır: Tefçi Bekdeş, cümbüşte Yeşil (Ateşli), Klarnette Ali (Başkaya), cümbüşte Ceylan (Başkaya) ve Habib, Kemanda Musa (Akkaya), udda Haydar (Başkaya) sahanın ustası sayılabilir.
Cümbüş ve ud çalan her abdal, türkü çığırır. Bazı ezgiler de ortaklaşa söylenir.
Özellikle hem cümbüş çalıp hem söyleyen ve aktif müzik yapan Ali Akkaya, bu geleneğin neredeyse son temsilcisidir.
Avrupa’da çalıp çığıran Gınalı ve Çınar (Başkaya) ile Haydar Başkaya ve arkadaşlarının çıkarttığı kasetten sonra iş, sosyal medya platformlarına dönmüştür. Bu da abdalların gelirini olumsuz etkilemiştir.
Türkü – ağıt geleneğimizin son temsilcileri sayılacak abdallara maddî ve manevî yönden özellikle resmî kurumlarımızın sahip çıkması, onları desteklemesi; en büyüm isteğimdir.
Abdalları bestelediği aşağıdaki anonim türkü ile onlar kendilerini şöyle anlatıyor:
Edeler edeler bizim edeler
Hadırdan geliyo(r) bizim edeler
Kimsenin malında gözü olmayan
Emirdağ’ın gülü edeler.
(hadır: Abdalların belli zamanlarda köy köy dolaşarak çaldıkları çalgı karşılığında köylüden aldıkları yiyecek, erzak, küçük hediyeler.)