Hepimizin bir hayat hikâyesi var. Kimseninki kimseye benzemiyor.

“doğumdan ölüme kadar geçen süre, yaşanan, yaşanmakta olan veya ileride yaşanacak zaman, ömür”, “yaşayış, yaşama tarzı”, “geçim şartları, geçim”, “yaşama gücü, yaşama şevki, canlılık” vb. anlamlarda kullanıyoruz hayatı.

Hepimizin dünyasında o kadar çok hayat var ki. İşte bunlardan bazıları:

Aile hayatı; askerlik hayatı; eğlence hayatı; ev hayatı; gece hayatı; gündelik hayat; manevi hayat; millet hayatı; özel hayat; sağlıklı hayat, sağlıksız hayat, lüküs hayat; toplum hayatı, sosyal hayat, siyasi hayat; ticari hayat, ekonomik hayat; okul hayatı, tahsil/eğitim hayatı; fikir hayatı kültür hayatı, sanat hayatı, yazarlık hayatı his hayatı düşünce hayatı fikir hayatı yazı hayatı; meslek hayatı. iş hayatı…

Bunlara bağlı ya da bunlardan ayrı olmak kaydıyla hayat tarzımız var ayrı ayrı. Ayrı ayrı hayat standardımız var. Anlamı hepimizde ayrı bir şekilde oluşan hepimizin ayrı bir gerçek hayatı var.

Hayatta başarılı olan, zorlukların üstesinden gelebilen, becerikli kimseler; hayat adamları var yanımızda yöremizde. Neşeli, canlı, hareketli; hayat dolu kişiler de çok çevremizde.

Hayatı toz pembe görenler de hayata küsenler de hayatı kayanlar var yanı başımızda. Hayatı kendine zindan edenlere bazen biz de katılıyoruz ister istemez.

Olup biten hiçbir şeye aldırmadan hayatını yaşayanlar da var elbet etrafımızda.

Hayatının baharında, hayatına doymadan göçüp gidenleri seyrediyoruz ibretle.

Hayatımıza dokunanlar var, hayatlarına dokunduklarımız var.

Hepimizin bir hikâyesi var.

Kimsenin hikâyesine kimseninkine benzemiyor.

Kim kimin hikâyesinde kötü, kim kimin hikâyesinde iyi bilemiyoruz.

‘Kimin hayatında kimiz, kimin hayatında neyiz, kimin hayatında nasılız?’ diye pek düşünmüyoruz belki de.

Ne kadar iyi olsak da birilerinin hikâyesindeki kötüleriz işte.

Hayatta olmak, hayatımızı namusumuzla kazanmak işi en güzeli. Namusumuzla yaşayıp hayat sahnesinden bu şekilde çekilebilmek hepimizin arzusu elbette.

Hayat mücadelesi (kavgası) böyle bir şey işte!

Hayat mücadelesi başka bir şey işte.

Bizim yaş grubu daha yoğun yaşadı bunu.

Okul hayatı, meslek (iş) hayatı, evlilik hayatı, çoluk çocuğun hayatı, torun torbanın hayatı derken kendi hayatımızı çoğu kere farkına varmadan ıskaladık.

Örnek hayatlara imrenerek baktık. Belki bizim hayatımız, örnek hayattı bunu pek bilemedik.

Belli dönemlerde şikâyet de ettik hayatımızdan. Şikâyet ettiğimiz hayat, belki de bir başkasının hayaliydi; bilemedik, kavrayamadık bunu!

İyi anlayamadık, iyi anlamlandıramadık belki de hayatımızı. Yarım yamalak oldu belki anlayıp anlattıklarımız. Bizi bütünüyle anlayana rast gelemedik belki de. Anlattıklarımızı bütünüyle anlayana da rast gelemedik belki de!

Belli konularda sıfırdan başladık, belli konularda sıfırdan başladık diye avutuverdik kendimizi.

Kırmayım derken kırıldık, üzmeyim derken üzüldük sıklıkla.

Kıyamadıklarımız bize kıydıkça olgunlaştık.

Yeri geldi vura vura yeri geldi kıra kıra öğrendik.

Hayatın sillesini yedikçe kendimize geldik.

İnsandan kaçtık. İnsanlardan kaçtık. Ne kadar çabalasak da kendimizden kaçamadık.

‘Keşke’lerin çok ‘iyi ki’lerin az olduğu bir hayat yaşadık kabul etmekte zorlansak da.

Hayatımız, dolu dolu yaşamak isteyip de bir türlü başaramadığımız oyun oldu nasıl olduysa.

Hiçbir şeyimiz yoktu hayata başlarken. Birçok şeyimiz oldu hayatta. Oldu olmasına da unutmayalım hiçbir şeyimiz olmadan gideceğiz bu hayattan.

Bizim olan değil bize emanet olanları bırakıp gideceğiz bu hayattan.

Hayat işte!

Söylemek isteyip de söyleyemediklerimizin, yapmak isteyip de yapamadıklarımızın bütünü belki de hayat dediğimiz şey.

Hayat kısa, hayat basit, hayat özel…

Hayat varsa ölüm de var.

Unutmayalım. Ölüm, hayatın ikiz kardeşi. Ölümsüz hayat yok.

Hayatımızı israf etmeyelim aman