NEFRET DEĞİL SEVGİ KAZANACAK


Sevgi, Saygı ve Hoşgörüyle Kazanacağız
14 Mayıs Pazar günü Türkiye tarihinin en önemli seçimini yapacak. Atılan oylar sonucunda Türkiye ya tam anlamıyla bir diktatörlüğe dönüşecek ya da demokrasi, sevgi, saygı, hoşgörü ve en önemlisi de adalet geri gelecek. Demokrasilerde genellikle halkın önüne gelen sandıkta birbirine yakın seçenekler olur. Demokratik ülkeler genelde sağ ve sol partiler arasında seçim yaparlar. Ama bizim önümüze gelecek olan sandık çok farklı. Seçeneklerimiz otokrasi veya demokrasi. Oy kullanırken herkesin buna göre karar vermesi çok önemli. Irak, İran, Afganistan gibi bir ülkede mi yaşamak istiyoruz yoksa modern, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde mi? İşin bir de ekonomi boyutu var. Ekonominin son beş yılda nasıl çöktüğünü anlatmama gerek yok. Her markete gittiğinizde daha fazla fiyat ödemek istemiyorsanız, fiyatların bir kez daha ona katlanmasını görmek istemiyorsanız ne yapacağınızı biliyorsunuz. Siyasi fikrinizi söylerken başınıza bir şey gelmesin istiyorsanız, fikir ve düşüncelerinizi özgürce söylemek istiyorsanız ne yapacağınızı biliyorsunuz. Sokağınızı, mahallenizi mülteci çetelerinin ele geçirmesini istemiyorsanız Pazar günü hangi tarafa oy vereceğinizi biliyorsunuz… Bunları zaten yıllardır söylüyoruz. Ama bu yazıda özellikle vurgulamak istediğim, bizim kullandığımız sevgi ve barış diline karşı Cumhur ittifakının kullandığı kin ve nefret dili.
Türkiye'de yaşayan 85 milyonluk geniş toplum, fay hatları olan bir toplumdur. Türkiye'yi gerçekten seven ve halkın barış içinde yaşamasını isteyen hiç kimse bu fay hatlarını kırmak istemez. Ama görüyoruz ki başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere Cumhur İttifakı liderleri kendi seçmen kitlelerini kaybetmemek için Millet İttifakını terörist olarak, düşman olarak lanse ederek kendi seçmenini bizlere düşman ediyor. İnsanları birbirinden nefret ettiriyor. Böyle yaparak kendi seçmenini elinde tutmayı ve oy kaybını minimuma indirmeyi hedefliyor. Yani kendi şahsi ikballeri için halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyorlar. Hem de bu kötülüğü yalan ve iftiralarla yapıyorlar. Bir Cumhurbaşkanı halkı nasıl birbirinden nefret ettirmek ister? Bir Cumhurbaşkanı nasıl bu kadar açık seçik yalanlar söyleyerek milleti birbirine düşman eder?
Sayın Cumhurbaşkanı ve Cumhur ittifakının diğer liderleri her fırsatta bizleri terörist olmakla suçluyorlar. Akıl almaz iftiralar atıyorlar. Mesela terörist başı Öcalan'ı serbest bırakacağımızı söylüyorlar. Bizim imansız, kitapsız olduğumuzu söylüyorlar. LGBT'ci lafları ağızlarından düşmüyor. Hatta Pazar günü yalan ve iftirada o kadar ileri gittiler ki Sayın Kılıçdaroğlu ve PKK'lıların videosunu montajla bir araya getirip millete izlettiler…
Şimdi soruyorum size. Her gün ağzında Allah lafı düşmeyen bir insan nasıl olur da bu kadar kolay yalan ve iftiraya başvurabilir? Milyonlarca insanın gözü önünde hiç sıkılmadan nasıl bu iftiraları atabilir? Allah korkusu olan insan bir masuma nasıl iftira atar? İnsanların imanını nasıl bu kadar kolay yok sayar?
Ne olursa olsun bu kin ve nefret karşısında duruşumuzu bozmayacağız. Nefrete karşı sevgi, saygı ve hoşgörüyle kazanacağız. Biz bu ülkeye barış ve huzur getireceğiz. Nefrete ve kine ortak olamayız. Bırakın onlar bağırıp çağırmaya, iftira atıp yalan söylemeye devam etsinler. Biz halka taş değil, gül atarak kazanacağız. Barış güvercinleri uçurarak kazanacağız. Hiç şüpheniz olmasın, kin ve nefret sandığa gömülecek.

Demokrasiye Taşlı Saldırı
Geçtiğimiz Pazar günü Ekrem İmamoğlu'nun Erzurum mitinginde provokatör bir grup mitinge gelen insanları taş yağmuruna tuttu. Bu olaya çok kolay engel olabilecek polis güçleri olayları izlemekle yetindi. Birçok insan yaralandı. İşte bu olay yukarıda anlattığım kin ve nefret söylemlerinin, yalan ve iftiranın bir sonucudur. İşte tam olarak istedikleri şey bu. Halkı birbirine kırdırmak, insanları birbirine düşman etmek. En sağduyulu olması gereken kişi, temel görevi halkı bir arada tutmak olan kişi tam tersini yaparak insanları birbirine düşman ederse olacağı budur. Demokrasiye yapılan bu taşlı saldırıyı kınamakla beraber emniyet güçlerinin olaya tepkisiz kalmasına da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Devletin memuru olan, temel görevi halkın can güvenliğini korumak olan polisler bile bu noktaya geldiyse artık bu düzeni değiştirmek şart olmuştur. Ama biz her ne olursa olsun sakinliğimizi, soğukkanlılığımızı korumalıyız. Yukarıda da belirttiğim gibi, biz nefretle, şiddetle değil, sevgiyle kazanacağız…

İlk Turda Bitirelim
Pazar günü olan taşlı saldırı, seçimi ilk turda bitirmenin ne kadar önemli olduğunu açık şekilde bizlere gösterdi. İçinizde Kemal Kılıçdaroğlu'nu sevmeyen beğenmeyenler olduğunu biliyorum. Aynı şekilde millet ittifakını beğenmeyenler olduğunu da. Ama şu açık bir gerçek ki demokrasiyi kurtarabilmek için tek seçeneğimiz bu. Barajı geçemeyecek olan partilere verdiğiniz oylar, seçimi kazanamayacak Cumhurbaşkanı adaylarına verdiğiniz oylar tamamen karşı tarafın işine yarar. Demokrasiyi ve geleceğimizi tehlikeye atar. İleride daha demokratik bir Türkiye'de yapılacak bir seçimde rahat rahat istediğiniz adaya oy verin. Ama bu seçimde kullandığınız oy demokrasinin yaşayıp yaşamayacağını belirleyecek. Belki bir daha oy bile kullanamayacaksınız. O yüzden lütfen iyi düşünün. O yüzden lütfen ilk turda bitirelim.
Bu yazının baskı ve sansür altındaki Türkiye'de yazdığım son yazı olmasını diliyorum. Haftaya Salı, daha demokratik, daha özgür bir Türkiye'de yazmış olduğum bir kutlama yazısıyla yine bu köşede görüşmek dileğiyle….
Kitap Tavsiyesi: Çürümenin Kitabı (E.M. Cioran)
Haftanın Sözü: Cumhuriyet, düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. (Atatürk)