Eskişehir İl Müftü Yardımcısı Ziya ALBAYRAK'ın yazısı...

İçinde bulunduğumuz ağustos ayının Müslüman Türk Milletinin şanlı tarihinde müstesna bir yeri vardır.
Türk tarihinin altın sayfalarının yazıldığı ağustos ayı içerisinde; Türklere Anadolu'nun kapılarını açan, 26 Ağustos 1071'de gerçekleşen Malazgirt Zaferi ve Anadolu topraklarının kurtulması ve korunmasını sağlayan Büyük Taarruza kadar birçok zafere imza atıldı. Türk tarihinde 'Zaferlerle özdeşleşen ay' olarak gösterilen ağustos ayında kazanılan ilk galibiyet 'Malazgirt Zaferidir'
Alparslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, Türklere Anadolu'nun kapılarında kesin zafer sağlayan son savaş olarak bilinir.
Ağustos ayı içerisinde gerçekleşen diğer zaferleri de ismen zikredecek olursak:
1. Otlukbeli Muharebesi:11 Ağustos 1473
2. Çaldıran Meydan Muharebesi: 23 Ağustos 1514
3. Mercidabık Muharebesi: 24 Ağustos 1516
4. Belgrad'ın Fethi: 29 Ağustos 1521
5. Mohaç Muharebesi: 29 Ağustos1526
6. Kıbrısın Fethi: 1 Ağustos 1571
7.Erzurum Kongresi 23 Temmuz-7 Ağustos 1919
8. Büyük Taarruz 26-30 Ağustos 1922
Kurtuluş Savaşı'nın son evresi 26 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar-Kocatepede başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922'de Türk ordusunun İzmir'e girmesiyle sonuçlanmıştır.
Ağustos ayı, oğullarına: 'Sağ olduğunuz müddetçe at sırtından inmeyiniz'' diye vasiyet eden Ertuğrul Gazilerin, Kur'an-ı Kerim karşısında uzanıp yatmayan Osman Gazilerin, ''Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir'' diyen Orhan Gazilerin ve diğer kahramanların zaferden zafere koştukları bir aydır.
Atalarımız asırlarca İslam Dinine hizmet etmişler ve bu uğurda şehit olmuşlardır. Onların gayesi; Allah'ın yüce ismini dünyanın en ücra köşesine kadar taşımaktı. Bu gaye için, düğüne gider gibi cephelere koştular. Şair Yahya Kemal Beyatlı'nın dediği gibi:


Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı 'İlerle'
Bin atlı o gün geçtik Tuna'dan kafilelerle
Unutmamalıyız ki, düşman her zaman düşmanlığını yapacaktır. Dün düşmanlarımız vardı. Bu gün de var ve yarın da olacaktır. Bu gerçeği hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Hazırlıklı olmalıyız, uyanık olmalıyız. Çok çalışmalıyız. Atalarımızın bize emanet ettiği 'Son Kale' Türkiye'mizi canımız pahasına korumalıyız, kollamalıyız ve sevmeliyiz. İnsan vatanını sevmez mi? Canından bile çok sever. Dinimiz İslam; vatanın korunmasına büyük değer vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır. Vatanı korumak; hem dini hem de milli bir görevdir. Çünkü dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak, ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür.
Sahip olduğumuz bu aziz vatan bizim her şeyimizdir. Vatanı olmayanların nasıl bir zillet içerisinde yaşadıklarının şahidi tarihtir. Vatanımızın her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmıştır. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi:
'Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevla titrer!'
diye tarif ettiği aziz vatanımızı, düşman çizmelerine çiğnetmemek, minarelerden ezan sesini, mihraplardan Kur'an sedasını susturmamak uğruna hayatının baharında, canını feda, kanını sebil eden Aziz Şehitlerimizi, minnet ve şükranla yad ederiz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Allah onlardan razı olsun. Yazımızı Arif Nihat Asya'nın dua şiiri ile bitirelim.
Biz, kısık sesleriz... Minareleri, Sen, ezansız bırakma Allah'ım!
Ya çağır şurada bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız; Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım!

Ecdadımıza uygun bir nesil olmak dileğiyle hayırlı günler dilerim.