Büyüklerimizden sık sık duyarız: “Hayat çok kısa!” Evet, gerçekten de öyle… Göz açıp kapayıncaya kadar akıp gidiyor. Sabah bir telaşla başlıyoruz güne, akşam yorgunluğuyla bitiriyoruz. Günler, haftalar, aylar ardı ardına geçip gidiyor. Hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Fakat bütün bu koşturmacanın içinde asıl yetişmemiz gereken şeye ne kadar zaman ayırıyoruz? Yani ruhumuza, kalbimizin feryadına, iç dünyamızın huzur arayışına…
İnsanın ruhundaki boşluğu dolduracak olan şey, imanın ve ibadetin hazzıdır. Namaz ise bu hazzın başlıca kaynağıdır. Namaz, insanın Yaratıcısıyla buluştuğu, dünya telaşından sıyrılıp manevî huzura erdiği bir duraktır. Bir mola, bir nefes, bir sığınak… Namaz, sadece eğilip kalkmak değildir; insanın kalbiyle Rabbi arasında kurduğu en özel bağdır. Namaz, huzurun diğer adıdır.
Modern çağda en çok kaybettiğimiz şey huzur değil midir? Evlerimiz, araçlarımız var ama içimizdeki huzuru bulmakta zorlanıyoruz. Telefonlarımız susmuyor ama ruhumuz sessizliğe hasret… Günümüz, teknolojinin sunduğu sayısız kolaylıkla dolu ama kalbimiz her geçen gün daha yorgun. Çünkü madde, kalpteki boşlukları doldurmaya yetmiyor. İşte bu yüzden namaz, çağımız insanı için adeta bir şifa kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz (c.c.) şöyle buyuruyor: “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir” (Bakara 2/45).
Namaz, aynı zamanda insan hayatına düzen verir. Sabah namazıyla güne başlamak, hayatı güneş doğmadan önce yakalamak, seher vaktinin bereketinden istifade etmektir. Öğle, günlük koşuşturmanın ortasında bir manevî mola gibidir. İkindi, yorgunluğu sabırla karşılamayı öğretir. Akşam, günü huzurla kapatmayı sağlar. Yatsı ise geceyi Rabbimize emanet etmektir. Beş vakit namazla hayatımızı bu ilahî ritme bağladığımızda hem günümüz düzene girecek, hem kalbimiz huzurla dolacaktır.
Namazın insana kazandırdığı en büyük şeylerden biri de güven duygusudur. İbadet eden bir insan bilir ki, kâinatın sahibi onun yanındadır. Ne kadar kaygı, korku, endişe yaşarsa yaşasın, secdede hepsini geride bırakır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kul Rabbine secdede iken O’na en yakın olduğu andadır. O halde secdede çok dua edin” (Müslim, Salât, 215).
Namaz, sadece kişisel huzurumuzun değil, toplumsal huzurumuzun da kaynağıdır. Çünkü namaz, insana sorumluluk bilinci kazandırır. Kalbimizi arındırır, kötülüklerden korur,
iyiliği çoğaltır. “…Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…” (Ankebût 29/45) buyruğu, bunun en güzel ifadesidir.
Kıymetli kardeşlerim, belki siz de bu satırları okurken diyorsunuz ki: “Evet, namaz gerçekten huzur veriyor. Ama bazen ihmal ediyorum, bazen vakit bulamıyorum…” Namaz kılmaya başladığınızda, aslında vakit bulamadığınızı değil, vaktin bereketlendiğini göreceksiniz. Hayat hızla akıp gidiyor, belki de ilk adımı tam da şimdi atmak gerek… Çünkü Rabbimiz, kendisine yönelen kulunun işlerini kolaylaştırır, ömrüne bereket katar, kalbine huzur verir.
Namaz, kapısını çaldığımızda bizi bekleyen huzur dolu bir ev gibidir. Bize sadece içeri adım atmak düşüyor. Gelin namazı bir yük olarak değil, ruhumuza şifa olarak görelim. Gelin namazı sadece bir görev gibi değil, kalbimizin en derin ihtiyacı olarak kabul edelim. Gerçek huzur, yalnızca O’nun huzurunda bulunur. Ve kim namazla huzura ererse, dünyada cennetin kapılarını aralamış olur…
Muhammed Ali YAVUZ
Vaiz