Aralık, takvimin son sayfası…
Ama nedense hep başlangıç hissi taşır.
Sanki yıl bitmez de, Aralık bizi yeni bir hayatın eşiğine getirir gibi.

Bir yanda “Bu yıl nasıl geçti?” şaşkınlığı, diğer yanda “Gelecek yıl neler getirecek?” merakı…
Aralık tam da bu iki duygunun arasında duran sessiz bir köprü gibidir; hem vedanın hem umudun ortası.

Hava soğur, günler kısalır, şehir daha erken karanlığa bürünür. Sokaklar daha sessiz, adımlar daha hızlıdır. İnsanlar acele eder ama bu acele bile yumuşaktır; kimse koşmaz, herkes bir şeylere yetişmeye çalışır. Belki de Aralık’ın en çok hatırlattığı şey, zamanın artık biraz daha ciddiye alınması gerektiğidir.

Aralık, insanı kendisiyle yüzleştiren bir aydır. Kimse söylemese bile içimizden bir ses, yılın hesap defterini önümüze koyar.

Ama tüm bu durgunluk arasında Aralık’ın kendine has bir sıcaklığı vardır.
Bir bardak çayın daha çok iyi gelmesi, battaniyenin daha huzurlu sarılması boşuna değildir.
Aralık, soğuğun içinden çıkan küçük bir sığınak gibidir.

Ve belki de en güzeli:
Aralık, bitişlerle vedalaşırken yeni başlangıçlara umutla bakmayı öğretir.
Ne tamamen bir kapanıştır ne de tam bir açılış…
İkisinin arasında duran, insana “devam etmek iyi gelir” diyen sakin bir geçiştir.

Aralık, yılın son sözü ama gelecek sayfanın ilk cümlesidir.