Sabahın erken saatleri...
Yağmurun ardından yıkanmış kaldırımlarda insanlar telaşla adımlarını hızlandırıyor.
Bir otobüs durağında genç bir kız, elindeki çantalarla yaşlı bir kadına yer vermek için ayağa kalkıyor. Kadın gülümseyip sessizce oturuyor...
Ama o sihirli kelime bir türlü çıkmıyor dudaklarından:
“Teşekkür ederim.”
Bir teşekkür, bazen bir insanın bütün gününü aydınlatır.
Bir “sağ ol”, bazen bir kalbin yorgunluğunu alır.
Ama ne yazık ki, her şeyin hızla tüketildiği bu çağda, teşekkür etmek bile unutulan bir değer hâline geldi.
Bazen market kasasında sırada beklerken poşetini doldurmaya çalışan yaşlı birine yardım eden gençleri görünce umutlanıyorum. O ‘teşekkür ederim evladım’ sözü, her şeye rağmen içimizi ısıtıyor.
Modern çağın, değerlerimizi değirmen gibi öğüttüğü günümüzde bir teşekkürü bile çok görebiliyoruz.
Oysa biz böyle bir toplum değildik.
Ne çabuk bizi biz yapan o güzel değerlerden uzaklaştık?
Sadece kendini düşünen, çevresinden uzaklaşan bir toplum hâline geldik.
Bir zamanlar biz; bir kap yemek götürürken “ellerine sağlık”, bir iyiliğe karşılık “Allah razı olsun” diyebilen bir milletin çocuklarıydık.
Teşekkür, o dönemde bir kültürdü; hem dilimizde hem davranışlarımızda vardı.
Eskiden evlerde misafire ikram edilen bir çayın ardından duyulan “eline sağlık” sözü, sadece bir nezaket ifadesi değil, bir gönül bağıydı.
Mahallede biri yardım ettiğinde teşekkür edilirdi; hatta o teşekkür, bir tatlı tabağıyla, bir dua ile pekiştirilirdi.
Bugünse çoğu zaman o tabaklar da, o dualar da kayboldu.
Çoğu zaman şahit oluyoruz. Toplu taşımada yaşlılara yer vermemek, bu unutuluşun en somut örneklerinden biri.
Bir genç, elindeki telefona dalmış; karşısında ayakta duran yaşlı bir amcayı fark etmiyor bile.
Ya da fark ediyor, ama “Ben neden kalkayım?” düşüncesiyle gözlerini kaçırıyor.
Oysa o küçücük davranış, bir saygı göstergesi, bir teşekkürün bedenle ifadesidir.
Teşekkür etmeyi unuttukça, birbirimize olan sevgimizi ve saygımızı da eksilttik.
Oysa teşekkür, yalnızca bir kelime değil; bir saygı ifadesidir.
İnsana değer vermenin, emeği görmenin, varlığı fark etmenin en sade biçimidir.
Bizi birbirimize bağlayan görünmez bağlardan biridir.
Bir çocuğun annesine ettiği küçük bir teşekkür,
bir öğrencinin öğretmenine yazdığı “İyi ki varsınız” cümlesi,
ya da komşunun kapımıza bıraktığı bir tabak yemeğe karşı edilen bir “Allah razı olsun”...
Bunlar, insanlığın küçük ama en güçlü adımlarıdır.
Teşekkür etmek sadece karşıdakini değil, bizi de iyileştirir.
Çünkü minnet duygusu, insanın kalbini arındırır; egosunu değil, gönlünü büyütür.
Teşekkür eden insanın yüzü ışır, sesi yumuşar, bakışı derinleşir.
O an bir huzur yayılır, içten gelen bir sıcaklık kalpleri ısıtır.
Bugün, teknolojiyle iç içe bir hayatın içinde teşekkür etmeyi bile bazen “emojilere” bıraktık.
Oysa bir göz temasıyla, bir tebessümle edilen teşekkürün sıcaklığı, hiçbir simgeyle anlatılamaz.
Sanallığın hüküm sürdüğü bir dünyada, teşekkür artık ekrandaki bir “like” işaretine sığdırılıyor.
Fakat kalpten edilen bir teşekkür, bir mesajdan çok daha anlamlıdır.
Teşekkür, aslında bir eğitim meselesidir.
Ailede başlar, okulda gelişir, toplumda kök salar.
Anne-baba çocuğuna teşekkür etmeyi öğrettiğinde, sadece nezaketi değil, insan olmanın özünü öğretir.
Bir öğretmen öğrencisine “Yardımın için teşekkür ederim” dediğinde, o çocuk hayatı boyunca o sözü unutmamayı öğrenir.
Kasım ayının bu serin günlerinde belki de yeniden hatırlamamız gereken şey, teşekkür etmeyi unutmamaktır dostlar.
Birine, hayatımıza dokunduğu için, küçük bir iyilik yaptığı için, sadece var olduğu için teşekkür etmek…
Belki de dünyanın en büyük iyiliklerinden biridir.
Çünkü teşekkür etmek, insan olmanın en sade, en zarif hâlidir.
Unutmayalım:
Minnet eden kalp, daima güzelliğe açıktır.
Sevdiklerinizi takdir edin.
Ve onlara teşekkür edin.