‘Almak’ ve ‘vermek’ kavramları, özellikle ‘sosyal ilişkilerdeki almak ve vermek kavramları’ zihnimde hep canlıdır.
Hemen her şeyin menfaat merkezli olduğu günümüzde almanın ve vermenin dengeli olmadığına hepimiz şahit oluyoruz.
Aldığımız kadar hatta daha da fazlasını vermek yerine aldığımızdan daha azını vermeyi düşünüyoruz hemen hepimiz.
Ne dersek diyelim ‘Almaya alışmışsak vermek, çok zor oluyor.’
Almanın hazzı elbette güzel.
Güzel güzel olmasına da belli zamanlarda tadına vardığımız vermenin hazzını yaşayabilmek, her zaman hepimize nasip olmuyor maalesef.
Kelebek etkisi ile de olsa verilenin hazzını da vermenin hazzını yaşadığımız anları hatırlayalım şöyle bir.
Kelebek etkisi (küçük bir olayın veya değişikliğin, zamanla çok büyük ve beklenmedik sonuçlar doğurabileceği) ile bazen bir gülümseme, bir selam ya da bir kelime bize çok şey veriyor.
Bu az görünen çok şeyler, bu küçük hareketler, küçük kararlar, sade bir cümle, samimi bir tebessüm vb. hayatımızın akışını değiştirebiliyor.
Alıp verdiğimiz çok büyük şeyler var bu hareketlerde.
Diderot etkisi (insanların yeni bir şey satın aldıklarında ya da hayatlarında bir değişiklik yaptıklarında, bunun başka değişimleri de tetikleme eğilimi) ile veremediklerimizin, bizden gidenlere karşı tavrımızın değerlendirilmesini pek yapamıyoruz gibime geliyor.
Gerçekten ihtiyaçlarımızı mı karşılıyoruz, yoksa uyum ve gösteriş arayışı içinde mi savruluyoruz bilemiyoruz sonunda.
Bir eşyanın bizi değiştirmesine izin verdiğimizde sonunda o eşyanın esiri olduğumuz çabuk unutuyoruz.
Gerçek tüketim ahlakı, ölçülü olmayı değil; bilinçli ve anlamlı yaşamayı seçebilmektir.
Evet, alıp verdiğimiz özellikle çok büyük şeyler verdiğimiz çok şeylerimiz var bu hareketlerimizde.
Bu çerçevede dilimizdeki ‘vermek’ kavramının sözlük anlamı, bana çok şey söyler. Şöyleki:
‘belirlemek, tespit etmek; bilgi edinmesi için göndermek; bir yere dayamak; biriyle evlendirmek; doğurmak; döndürmek, çevirmek, yöneltmek; düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına bildirmek; elindeki parayı kaptırmak; gereğini, gereğinin yapılması işini bir yere havale etmek; harcamak, sarfetmek; ikram etmek; kazandırmak; maruz bırakmak; meydana getirmek, hâsıl etmek, ortaya çıkarmak; ondan bilmek, atfetmek; ödemek; sahip olmasını sağlamak; satmak; teslim etmek; yaymak, çıkarmak, neşretmek; (ad, soyadı, unvan, lakap, sıfat vb. kelimelerle) koymak, izafe etmek; (argo) cinsel yönden kendini kullandırmak; (belli bir yere doğru) çevirmek, yöneltmek; (bir hâli bir kimse veya yerde) hakim kılmak; (bir şey) ayırmak; (bir şeyi bir kimseye) iletmek, eriştirmek; (bir şeyi karşılık beklemeden birine) bırakmak, bağışlamak; (bitki) ortaya çıkarmak; (daha çok olumsuzluk bildiren kelimelerle) yüklemek; (davet, ziyafet, çay, toplantı, balo vb. ile) düzenlemek, tertip etmek; (herhangi bir şey) ortaya çıkarmak, oluşturmak; (karşıdakine iletmek istenen fikir, haber, emir, öğüt vb. bir şeyi) bildirmek; (kendine ait bir şeyi başka birine veya bir yere) bırakmak, onun istifadesine sunmak; (konser, resital kelimeleriyle) icra etmek; (üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi) birisine eriştirmek, iletmek; lütfetmek, lütfeylemek …’
Sözlüklerimizde bu kavramın karşılığı olarak zihnimde ‘hep ikili ilişkilerdeki vermek’ kavramı ile ilgili deyimler zihnimde canlanır:
Akıl vermek, baş başa vermek, değer vermek, el ele vermek, emek vermek, fırsat vermek, fikir vermek, fit vermek, gönül vermek, gözdağı vermek, hak vermek, hakkını vermek, ilham vermek, kafa kafaya vermek, karşılık vermek, kıymet vermek, koltuk vermek, kulak vermek, moral vermek, nabzına göre şerbet vermek, omuz vermek, öğüt vermek, önem vermek, pasaportunu eline vermek, payını vermek, rahat vermemek, selâm vermek, ses vermek, sıkıntı vermek, sır vermek, sırt sırta vermek, sinyal vermek, söz vermek, yol vermek, yön vermek, yüz vermek …
Evet, ‘vermek’ başka bir şey işte.
Evet, ‘Güçlü ve haklı olduğunda affetmek, vermektir. Haksız iken özür dileyebilmek, vermektir. Başkasının ırzına kem gözle bakmamak, vermektir. İnsanların gönüllerine sevinç ekmek, vermektir.’
Evet, evet!
Vermenin hazzı daha başka bir şey işte.
Bu hazzı yaşayanların her geçen gün artması dileğiyle…