Aile, ‘evlilik ve kan bağına dayanan; karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik’tir.

‘Aile birbirlerine doğrudan akrabalık bağlarıyla bağlı olan erişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği bir insan topluluğudur.’

Aile, toplumun devamında ve gelişiminde önemli ve öncelikli bir kurumdur.

Aile, toplumun temel yapı taşıdır. Aile; nesillerin, toplumun, kültürün … devamlılığını sağlar.

Aile ocağı, ‘Aile bireylerinin karşılıklı dayanışma, sevgi ve saygı içinde birlikte yaşayıp büyüdüğü ortam’dır.

Aile ocağı kutsal bir yerdir. Anne, baba ve henüz evlenmemiş çocuklardan oluşan aile, ‘çekirdek aile’dir.

Büyük aile, ‘Büyükbaba, büyükanne ile bunların evli oğullarından, gelinlerinden ve çocuklarından oluşan aile’dir.

Aile bireylerinin ortak görüşlerini belirleyen ve yerine getiren heyet, ‘aile meclisi’dir.

Bir ailenin başı durumunda olan ve ailenin maddi manevi sorumluluğunu taşıyan ferdi, ‘aile reisi’dir.

Aile toplumun özüdür. Aile, huzur ve saadetin kaynağıdır. Ailede mutluluk da acı da birlikte yaşanır.

Aile hayatındaki düzgünlük, ailenin başarısı ve devamlılığıdır.

Türk aile hayatı da hep sadedir.

Aile ocağındaki şefkat ve hürmeti başka yerde yaşamak mümkün değildir.

Ailede aile fertlerinin ayrı ayrı görev ve sorumlukları vardır.

Kişiyi etkileyen ilk sosyal çevre ve ailedir. Kültür değerlerinin yaşanmasında ve taşınmasında ailenin rolü çok büyüktür.

Aile ve akrabalık ilişkileri kültürümüzde ayrı bir yer tutar. Aile, bir sosyal grup olarak küçülmüş ama kurum olarak güçlenmiştir.

Çocuk, evde aileyi tamamlar. Çocuk, ana baba için yaşlılık güvencesidir. Çocuk, ana baba için aynı zamanda statü kaynağıdır.

Torun ailede “Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü” olarak nitelendirilir. Ailenin sosyo kültürel bütünleşmede ayrı bir yeri, ayrı bir önemi ve ayrı bir değeri vardır.

Dilimizde ‘akraba’, ‘kan bağıyla birbirine bağlı olan kimse’; ‘hısım’, ‘evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler; yan soy’ anlamındadır.

Buna bağlı olarak ‘Bütün akrabalar’ anlamıyla da ‘hısım akraba’ kavramını kullanıyoruz. Dilimizde bunlarla yapılmış o kadar çok kalıp sözlerimiz var ki. Bunların çoğunu bilenlerimizin çoğu kullanmıyor. Unuttular mı bilemiyorum. İhtiyaç mı hissetmiyorlar onu da bilemiyorum.

Olsun. Kullananların sayısının artacağı inancımız tekrarlayalım şimdilik.

Olumsuz anlamda kullandığımız atasözlerimizi bir kenara bırakarak akrabalıkla ilgili olumlu atasözlerimiz, kısaca hatırlayıverelim:

“Ağaç düşer de yakınına yaslanır.” , “Et tırnaktan ayrılmaz.” , “Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş.” , “Kardeşin düşmanlığı, karşıdan düşman çıkıncaya kadardır.”, “Sağlam göz ağlasa, kör gözden yaş çıkar.”

Evet. Epey eksiğimiz var tabi. Kalanlarını hatırlamak için zihnimizi zorlayalım biraz bakalım.

Bölge ağızlarında farklı ifadelere rastlamak mümkün olsa da genel anlamda aile ve akrabalık isimleri şöyle: “abla, ağabey/abi, aile, akraba, amca/emmi, anne/ana/valide/analık, ata, avrat/karı/kadın/hanım, anneanne, baba/ata, babalık, babaanne, bacanak, bacı, baldız, birader, büyükanne, büyükbaba, çocuk/evlat, damat/güvey, dayı, dede, dünür, ebe, ebeveyn, ecdat, ede, elti, enişte, eş/koca, evlilik, gelin, görümce, hala/bibi, hısım, iç güveyi, kardeş, karı, kayın/kayın birader/kayınço, kayınbaba/kaynata, kaynana/kayınvalide, kız kardeş, kız, koca, kuma, nine/ebe, ocak, oğlan/oğul, soy, sülale, sütanne, teyze, torun, yeğen, yenge, yenge, yuva vb.”

Eksiklerimiz var elbet. Hadi, eksiklerimden hatırlayabildiklerinizi de siz söyleyin bakalım.

Sadece ana ve baba ile ilgili deyimlerimizi yazmaya çalışsak epey bir yer ve zaman alacak. Onları da bir başka sefere beraber hatırlayalım bakalım.