Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Amerikalı oyun yazarı Arthur Miller’ın klasik “Cadı Kazanı” adlı oyununungalasını cumartesi günü yaparak perdelerini açtı.
Salon tıklım tıklım doluydu. Gençler ilgiliydi. Gazetecilerde gelmişti izlemeye.
Yeni sezona iddialı bir giriş yaptı… Çevirilerini Sabahattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol ’uyapmış.
Murat Karasu oyunun yönetmenliğini yapmış.
CADI KİM, ŞEYTAN KİM?
Cadı Kazanı, 1692 yılında Salem'de (cadı mahkemelerinin kurulduğu yer) kilise tarafından cadı olmakla ve şeytanla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle insanların idam edilmesini, onların ölüm cezasına çarptırılmasını konu edinen bir oyun.
BİR DÜNYA KLASİĞİ
Tiyatroda bir dünya klasiği olarak kabul edilen oyun, küçük bir kasabada yaşanan trajik bir olaydan yola çıkıyor ve toplum yaşayışını baskılayan sisteme karşı verilen mücadeleyi, insanın içindeki iyilik ve kötülüğün tarifini de tartışarak seyirciye aktarıyor. Albert Camus’un Caligula veArthur Miller’in Cadı kazanı aslında,düzenin politik eleştirisini de yapıyor.
Mccarthy dönemi Amerika’sındakikomünist avı vardı. Yakaladıklarını uyduruk iddialarla, Sovyet ajanı olarak suçladıkları bir kara dönemi anlatır. Tıpkı 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 80 sonrasındaki gibi.
Cadı avı o dönemlerde de vardı.
Son yıllarda sahnelerimizde yer alan en başarılı yorumlardan biri olmuş. Sanatçı performansları çok iyi idi.
BUGÜNDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK..
İktidarın kimin elinde ne hale gelebileceğini öyle nefis örnekliyor ki yazıldığı günden engizisyona, oradan da bugüne rahatlıkla uzanabiliyor.
Oyun biraz karmaşık gibi gözükse de, oyuncuların başarılarını sahnelendikçe izleyicisinin yakasına yapışıyor.
Mağdurum ben mağdurun. “mağdur” olacakken, kurban edilenler.Baştan sona yalan olduğunu bildiği mahkemeler. Bize, dokunana kadar sessiz kalmalar. Karanlığın içinde yol arayanlar. Ayaklanmalar. İdamı istenenlerin listeleri.
Onlar. Bizler...
Yargının durumunu ne güzel anlatıyor.
Kimin yargısı?
Can sıkıcı dramlar dünde vardı, bu günde devam ediyor insanlık açısından değişen bir şey yok.
CEHALETİN KOL GEZDİĞİ YERDE AYDINLAR KORKAK OLURSA?
Ya da,nefis tiradı gibi “insanları cehaletten kurtaracak olanların gevşemesi yüzünden, benim gibilerin gevşemesi yüzünden, sizin gibilerin, yalana bile bile, gerçek diyen kara vicdanlı insanların yüzünden yanacağız, hep birlikte yanacağız!”
Zaten böyle değil miydi?
SUSMAK VEYA SUSTURULMAK BÜTÜN MESELE BU..
Adolf Hitler 1933’te iktidara geldikten sonra Niemöller, Hitler’in Protestan Kilisesi’ne müdahalesini açıkça eleştirmeye başlamıştı.. 1937’den 1945’e kadar olan dönemde Nazi yönetiminin son sekiz yılını Nazi hapishanelerinde ve toplama kamplarında geçirdi. Niemöller, de savaştan sonra söylediği, “Önce sosyalistler için geldiler, sustum. Beni almaya geldiklerini savunacak kimse kalmamıştı .” sözleriyle hatırlanıyor.
Oyunun tek mesajı buydu..
MESAJ; SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA DA GELECEK?
Güçlülerin hukuk düzeni yoktur. Onların Yargıçları vardır ve onlar zalimlerin ne dediğine ve işaretine bakarak karar verirler.
Hem konu, hem de sahneleniş olarak ağır birpolitik oyun olmasına karşın beni koltuğuma adeta çiviledi.
Oyunun, akıcılığı ve oyuncuların performansı bir an bile kırılmıyor. Ne bir kopma ne bir sarkma olmaksızın bizi sahneye kilitliyor...Mesaj şu; Aslında susan insanlar olur ve bunlar çoğalırsa, sıranın bizlere de geleceğiniunutmamak lazım..
SAHNENİN GÜZELDİ BİR TASARIMI VARDI.
Oyunun disiplinli yönetimi, sahnedeki döner platform, yanında dekor, ışık yönetimi, kostümler ve müzik de çok başarılı.
Bir araya gelip, bu kadar dört başı mamur bir iş çıkartan tüm ekibin Emeklerine sağlık… Alkışları hak ediyorlar.
KİLİSEYE SAYGI GÖSTERİLMELİYMİŞ!.
Triad; “Kiliseye ya saygı gösterilir, ya da kilise bir cehennem gibi yakar insanı. Cehennemi araya katmadan hiçbir laf edemez misiniz siz? Bıktık sizin bu cehenneminizden”!
Dünyadaki cehennem yetmiyormuş gibi!
CADI KAZANI
1692 yılında ABD'nin Salem kentinde cadılıkla suçlanan bir grup insan, mahkeme kararıyla idam edilir. Cadı Kazanı, zulmün ve şiddetin doruğa çıktığı bu dönemi anlatır. Anlatılanlar, özgür düşünceye yaşama hakkı tanımayan birtakım bağnaz Hıristiyan'ın, dini inançları kullanarak, toplumsal düzeni ve hukuku ele geçirmelerinin ibret dolu hikâyesidir.
Arthur Miller (1915-2005), insanlık tarihinin gördüğü bu en korkunç ve unutulmaz olayı sahneye taşıyarak, 1950'lerin ABD'sinde, çok sayıda sanatçı ve entelektüelin yaşamlarım karartan McCarthy dönemine kalıcı ve çarpıcı bir eleştiri yöneltmek istemişti
İnsanlar din ve ya inançları yüzünden öldürülmüşlerdir.
FAŞİZM BUDUR İŞTE..
1952’ den bugüne tüm faşistlerin izlediği yolun bir tasviri. Bay Proctor ve karısı Bayan Proctor birden saçma bir olayın içinedüşüyor hedef gösteriliyor. Cadı avı başlıyor. İftiralar,mahkûmiyetler,itirafçılar, pardon günümüzün politik fragmanları ile bu tiyatroyu birazkarıştırdım…
İNSAN POLİTİK BİR HAYVANDIR.
Ben, “cadılar, büyüler” beklerken o bana başka bir şey sundu. İnsanların cehaletini, insanların nefretini ve tabi ki yalanlarını... Bile bile yaklaşılan sonlara kucak açan o zamanın mahkeme anlayışını gözler önüne serdi.
Tiyatro eserinden de bu beklenilirdi zaten; insanların hatalarını, yanlışlarını, doğrularını tekrar onların yüzüne vurması.
İNSANLAR HER ŞEYİ İLE YÜZLEŞMELİLER.
Bireysel seçimleriyle ve sorumluluklarıyla yüzleşmeye çalışırlar. Çoğunlukla bir katman üzerinde yazdığını görsek de, aile hikâyeleri ve dramalarıaslında eserleri daha derin katmanlar içermektedir. Bu katmanlar ise toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlara odaklanır.
TOPLUMSAL AHLAKSIZLIKLARI GÖRÜYORSUNUZ.
Miller'ın da odaklanılmasını istediği katman tam da burasıdır. Tıpkı "Cadı Kazanı" eserinde yaptığı gibi, birçok eserinde de siyasi, ahlaki ve toplumsal eleştirilerini karakterleri ve imgeleri vasıtasıyla eksiksiz olarak betimlemiş.
MCCARTHY DÖNEMİNİN BİLİNMESİ LAZIM..
Miller, bu oyunda asıl olarak 1950 yılındaki McCarthy dönemini sert bir biçimde eleştirmek istemiş. Cadılık konusunu yalnızca bir katman olarak kullanıp, McCarthy'nin karanlık dönemini tıpkı şeytan aramızdaymış gibi aktarmış.
Bu dönemde (1950) McCarthy, çok sayıda sanatçıyı, yazarı ve müzisyeni komünist olmakla haksız yere suçlamış, cezalara boğmuştu. Tıpkı Miller'ı da suçladığı gibi. Bu yüzden Miller'ın şeytan kavramı yanlış da sayılmaz doğrusu.
Çünkü adalet ve hukuk kavramı yalnızca kime fayda sağlıyorsa ondan yanaydı. Tanrı ondan yanaydı. Karşısında olanlar ise, en büyük hain ve şeytandı. Böylece Miller ve McCarthy arasında bir savaş başladı. Bu savaşın işlendiği perde de Cadı Kazanı oldu. Her şeyiyle keyifle izlediğim bir oyundu... Eğer kimin tanrı, kimin şeytan olduğunu öğrenmek isterseniz buyurun kitabınılütfen okuyun derim.
Geçmiş yıllardaki yobazlığı konu edinen bir kitap. Okurken gerçekten çok sinirim bozuldu. “Yok, artık!” dedim çoğu yerde. Dini, devlet yönetiminde kullanan bir yargı sistemi anlatılıyor. Din dediğime de bakmayın, ben “sözde din” diye tanımlamak istiyorum. Yalanlarla masum insanların nasıl canına kıyıldığı, yalancı insanların nasıl birer pisliğe dönüşebileceğini anlatan bir sahneleri var.
YÖNETİCİLER İÇİN TEK SİLAH CEHALETTİR.
Hangi çağda, hangi kıtada ya da ülkede olursa olsun dünyadaki en tehlikeli ve en yenilmez silahın cehalet olduğunu kanıtlayan, Amerikalı oyun yazarı Arthur Miller’ bu günümüzü ne ışık tutmuyor mu?
Onca cahile ve sürekli kötülerin kazanmasına daha fazla katlanamayan John Proctor“God is dead” diyerek isyanını dile getirir idama doğru giderken sahne döner ve karşısında idam sehpası onu bekler..
Cadı kazanı bir yerde bulunan tüm kişilerin birbirine düşmesi ile oluşan karışıklığı ifade etmesi için kullanılmakta olan bir deyimdir. Cadı kazanı herkesin birbirinin arkasından konuştuğunu anlatmak için kullanılmaktadır.
Birde günümüz Türkiye’sinebakın. Yargımızabakın. Kimler kimlerle beraber.
Haksız bir şekilde mahpushanelerde masumiyet ilkesi çiğnenirken, suçsuz olarak yatanları her gün tanık olmuyormuyuz? İnsanlık açısından o günden bu güne ne değişmiş?
Hiç!
Cadı kazanını,bugünde dinci görünümlü çakma mocalar tarafından karıştırılıp duruyorlar!.
AYŞE ÜNLÜCE OYUNCULARI TEBRİK ETTİ.
Büyükşehir belediye başkanı Ayşe Ünlüce oyunu izlemeye gelmişti. “Bu oyunun bu yıl yeniden sahnelenmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Şehir Tiyatrolarımızı gururla izliyoruz” Sahne sayımız da oldukça arttı, 8’e ulaştı. En son Sanat Sokağı’nda Genco Erkal Sahnesi’ni açtık. Böylesine fazla sahneye sahip kaç belediye vardır bilmiyorum. Ayrıca senfonimiz her hafta sadece bir haftalık prova ile konser veriyor. Bu gerçekten muazzam bir emek. Yani her hafta senfoni, her akşam tiyatro var Eskişehir’de” diye konuştu.
Verilen arada konukları kırmadı ve herkesle fotoğraf çektirdi. Finalde sahneye çıkarak oyunculara tek tek teşekkür ederek yoğun bir şekilde alkışlandı.
ŞEYTAN!
Üç tüy düştü şeytandan.
Birisi paraya yapıştı, diğeri mevkie, öteki de ihtirasa. O günden sonra şeytan hiçbir şey yapmadı.
Dostoyevski