Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı çok özlüyorum.
Kültürel kimliğimde ailemin, yakın çevremin etkisini ve izlerini gururla taşıyorum.
Büyükanne, büyükbaba ile büyüyen akranlarımda da aynı davranışları görüyorum. Akranlarımızla, arkadaşlarımızla mahallemizde, köyümüzde örnek aldığımız kişileri, belli zamanlarda birbirimizde gururla anlatıyoruz. Şimdi daha iyi anlıyoruz onların bizlere hayat tarzları ile örnek olduklarını.
Elimizden tutarak, gözlerimizin içine bakarak, gönlümüzü kazanıp bize hayat dersi veren ağabeylerimiz, dayılarımız, amcalarımız, o büyüklerimiz yok şimdi.
Bize bir yumuşları olacak mı ki diye ayak uçlarında oturduğumuz büyüklerin toplandığı odalar da yok şimdi. Oda kültürü yok şimdi. Kültür aktarıcıları yok şimdi.
Mahalleye sokağa çıkmaya cesaret edemeyen çocuklar, etkilenilecekleri birini nereden bulacaklar ki. Sokak sokak değil, mahalle mahalle değil ki şimdi.
Artık ‘eski tarz’ yok.
Bireyselleştik, yalnızlaştık şimdi.
Büyük için de küçük için de varsa sanal âlem yoksa sanal âlem şimdi.
Çocuklarımız, gençlerimiz özellikle küreselleşme, dijitalleşme ve sosyal medya kültürü yoluyla pek çok yabancı değerin etkisi altında şimdi.
Tüketim kıskacı ve marka kültürü etkisindeyiz hepimiz.
Bireyselleştik. Ben merkezli olduk. Aile bağlarımız da sosyal sorumluluk duygumuz da zayıfladı artık.
‘Sosyal medya kültürü, gençlere ‘Önemli olmanın yolu, görünür olmaktır.’ mesajını veriyor. Takipçi sayısı, beğeni ve dış görünüş ön plana çıkarken; bilgi, erdem, üretkenlik gibi değerler geri planda kalabiliyor.’
Eğlencemiz de hayat tarzı alışkanlıklarımız da değişiyor.
Dilimize yabancılaştıkça yabancılaşıyoruz.
Değer yargılarımız değişiyor. Aileye bağlılık, büyüklere saygı, vefa vb. değerler bazı çevrelerde ‘eski kafa’ görülüyor.
Kültür değişikliği ile başka kültürler empoze diliyor.
Küresellik (ülkeler arasındaki sınırların etkisinin azalması, insanların, malların, bilginin ve fikirlerin daha hızlı ve kolay biçimde dolaşabilmesi durumu) kıskacında kültür değerlerimiz kayboluyor.
Bir yönüyle olumlu birçok gelişmeler oldu. Bilgiye erişim kolaylaştı. Ekonomik gelişme fırsatları arttı. Farklı kültürlerle tanışıldı. Mutfaktan müziğe kadar birçok alanda kültürel çeşitlilik arttı.
Bu olumlulukların yanında maalesef kültürel kimlik aşındı. Yabancı kültür/kültürlerin etkisiyle, özellikle genç kuşaklarda yerli değerlerin, geleneklerin ve dilin önemin azaldı.
Tüketim alışkanlıkları değişti. Reklamlar ve sosyal medya etkisiyle insanlar artık daha tüketim odaklı bir hayat tarzına yöneldi. Marka ve gösteriş kültürü yaygınlaştı.
Aile ve toplumsal bağlar zayıfladı. Geleneksel dayanışma, misafirperverlik, mahalle kültürü gibi değerler küreselleşmenin hızla getirdiği bireycilik anlayışıyla sarsıldı.
Küreselleşme çağında yaşamak, insanı hem zenginleştiriyor hem de köklerinden uzaklaştırma tehlikesi taşıyor.
Bir yandan teknoloji, bilgi ve iletişim sayesinde dünyaya açılırken diğer yandan kendi kültürel değerlerimizden uzaklaşıyoruz.
Gençlerimizin çoğu, maalesef, özentiye dayalı bir kimlik arayışında.
Dünyaya açık olmalıyız ama kendi özümüzü, tarihimizi ve kültürümüzü unutmamalıyız.
Kültür değerleri (bir toplumun kimliğini, yaşam biçimini ve düşünce tarzını şekillendiren temel inanç, davranış ve alışkanlıkların bütünü) yozlaşıyor, yozlaştı.
Kültür değerleri aileye bağlılık idi; büyüklere, topluma, çevreye saygı idi; dayanışma idi; edep ve görgü idi; misafirperverlik idi; sevgi, merhamet, hoşgörü idi; toplumsal sorumluluk idi; vefa ve sadakat idi; yardımlaşma … idi.
Kültür değerleri davranışlara yön verirdi, kimlik oluştururdu, kuşaktan kuşağa aktarılırdı, toplumu bir arada tutardı.
Kültür değerleri, toplumumuzun ruhu idi. Bu değerler toplumun dilinde de sanatında da töresinde de hep yaşardı.
Kültür aktarıcılarımızı kaybettik kaybedeli dünyaya açıldık ama köklerine sadık bir toplum olma yolunda şaşırıp kaldık.