İl Müftü Yardımcısı Berrin ERDOĞAN'ın yazısı
Çocuklarımız sevincimiz ve göz aydınlığımızdır. Aile için neslin devamı, toplum için geleceğin inşasıdır. Çocuk, anne ve babanın vesile olduğu dünyaya gelmiş en değerli varlıktır. Çocuk, hem bir nimet, hem bir emanet, hem de bir imtihandır.
Onları, kendini ve Rabbini bilen, sorumluluklarının farkında olan, milletine ve insanlığa faydalı nesiller olarak yetiştirmek ise her anne- babanın evladına karşı en önemli vazifesidir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in, “Hiçbir anne baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” (Tirmizi, Birr, 33) hadisi gereği, yavrularımıza imanı ve İslâm’ı öğretmek, güzel ahlak ile mücehhez kılmak, onlara bırakacağımız en büyük mirastır.
Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman görürüz ki; birçok Peygamber Allah'tan çocuk nimetine sahip olabilmeyi istemiştir.
“Orada Zekeriya, Rabbine dua etti: ‘Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin’ dedi” (Al-i İmran 3/38).
Hz. İbrahim (a.s.) de Allah'a şöyle yalvarmıştı:
“Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat bağışla” (Saffat, 37/100).
Her anne-baba çocuklarının en güzel şekilde yetişmesini, gelişmesini; ailesine ve topluma faydalı birer birey olarak hayata atılmasını ister. Ancak bu, sadece istemekle olmaz…
Aile bir hayat okuludur. Bu okulun ilk öğrencileri, ilk öğretmenleri, ilk önderleri, öncüleri anneler ve babalardır.
Biri, İbn-i Haldun’a sordu:
“Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?” İbn-i Haldun dedi ki:
“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter.”
Küçük yaşta verilen eğitim taşa kazıyarak yazı yazmak gibidir. İleri yaşta eğitim suya yazı yazmak gibidir.
Kişi çevrenin çocuğudur. Çevrenin olumsuz tesirlerine karşı anne-baba çok dikkatli olmalı, olumsuz ortam ve arkadaş çevresine karşı tedbirli davranmalıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.);
“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin” (Tirmizî, Zühd, 45; Ebû Dâvûd, Edeb, 16) buyurmuştur.
Çocukları, Allah'tan korkutmak yerine, Allah sevgisiyle eğitmek gerekir. Allah'a inanmak, insanlarda hayatlarının bir amacı olduğu hissini uyandırır. Ayrıca bir dine mensup olmak, insana dünyada yalnız olmadığını hissettirir.
Çocuklarını iyi yetiştiren kimselerin öldükten sonra da sevap defteri kapanmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç kimsenin (sevap defteri) kapanmaz: Sadaka-i cariye (cami, medrese, çeşme gibi kalıcı hayır eseri) bırakanlar; hayırlı, faydalı ilim bırakanlar; anne ve babasına hayır dua eden (sâlih ve hayırlı) bir çocuk bırakanlar” (Müslim, “Vasiyye”, 14).
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in çocuklara yaptığı ikramlar, onlarla konuşma ve selamlaşma şekli, onlara topluluk içerisinde söz hakkı tanıması, aralarında adaletli davranmayı tavsiye etmesi, yerine göre bir yetişkin gibi onları muhatap alarak biatlerini kabul etmesi, onların kişilik gelişimleri konusunda ne kadar hassas davrandığını görmek için yeterlidir.
Çocuklarımızın dinî ve manevî eğitimleri için yaz Kur'an kurslarımız büyük bir fırsattır. Bu fırsatı bu imkânı kaçırmayalım. Gözümüzün nuru evlatlarımızı camilerimizle, Kur'an kurslarımızla, hayat kitabımız Kur'an-ı Kerimimizle mutlaka buluşturalım.
Bu takdirde çocuklarımız, kitaplarla dost olmayı, okumanın değerini, ilmin önemini hissedecekler. İstiklalimizin sembolü camilerimizle buluşacaklar. Her bir camimizde ve kursumuzda açılacak yaz Kur’an kurslarını fırsat bilelim. Yavrularımızın bu kurslara katılmasına anne-babalar olarak öncülük edelim. Onları Kur’an’ın aydınlığından mahrum bırakmayalım. Kendimiz de çocuklarımıza örnek olacak şekilde Kur’an’ı okumak, anlamak, düşünüp ibret almak ve hayatımıza rehber kılmak için gayret gösterelim.
Yazımı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifi ile bitirmek istiyorum: “Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” (Tirmizî, “Fedâilü'l-Kur'ân”, 15).