Onu, Orhan Seyfi Orhon’un şu mısralarıyla anıyorum:
Büyüyor gökten inip
Toprağa yaklaştıkça
Büyüyor gitgide
Gözlerden uzaklaştıkça…
Kalbimizdesin.
Mustafa Kemal Atatürk, tarım toplumundan, ULUS devleti kurmuş ve misak-ı milliyi savunuyordu sadece. Sonradan uydurulmuş ideolojik bir cendereye atmak isteyenler vardı.
Meselemiz bu... Onu önce Sağ’a çektiler, sonra Sol’a çektiler. Yok, kapitalist, yok sosyalist dediler.
Veya çekmek istediler.
Mustafa Kemal ne sağcıydı ne solcuydu. Sadece cumhuriyetçiydi.. Örnek aldığı, Fransa’nın biçimsel cumhuriyetiydi..
Batıcı değildi, fakat pozitif düşünceyi savunan bir modernistti. İktidarı hanedandan almış, millete vermişti
Cumhuriyet, millete verilen en büyük emanetti..
Ona dinli dediler, dinsiz dediler.
Kime ne?
Neler söylediler hakkında, sağlığında neler yaptılar?
Ne söylerlerse söylesinler, hâlâ yüreğimizde.
Sarı saçlı, mavi gözlü...
Nerde nerde!
ATATÜRKÇÜLÜĞÜ KALIPLARA DÖKMEYİN.
Benim için Atatürk aklı kullanmak, akılcı olmak demektir. Aklın, özgürleşmesi demektir. Bu da “laiklikle” olur.
Her türden dini inançların, çeşitli ad ve nam altında tarikatların, şeyhlerin, Şıhların, dedelerin, hünkârların kamu yönetiminde yer almaması demektir.
Çünkü devletin dini olmaz. Devletin adaleti olur.
Laiklik, aslında her türlü soytarılığa son vermek demektir.
Medeniyet demektir.
Çağcıl olmak demektir.
Devrimci olmak demektir.
İlim ve fen demektir.
Hurafelere inanmamak demektir.
Ahlaklı olmak demektir.
Vatansever olmak demektir.
Sanat demektir.
Çalışmak, üretmek demektir.
İnsan olmak demektir.
Cumhuriyet demektir.
Gerçek ne?
Gerçek şu...
ATATÜRKÜ HİÇ ANLAMAK İSTEMEDİK Kİ!
ATATÜRKÜ anlayamadık, Cumhuriyet değerlerini anlayamadık. Vatan nedir anlamak istemedik. Bilimden uzaklaştık
Hurafeler dört bir tarafımızı musilaj gibi sardı. Bu girdaptan kurtulamıyoruz. Atatürk’ü günlere, ceketlerimizdeki rozetlere bıraktık.
Mustafa Kemal Atatürk gerçeğini tarih sayfalarından silmek istiyorlar. Bu gerçeğin ortaya çıkarılması, izinin sürülmesi, “izindeyiz” diyenlerin göreviydi...
Maalesef, kimse bir şey yapmadı. Yapar gibi göründü. Kimi resminin, kimi büstün önünde gösteri yaptı.
Rozetini ceketimize taktık.
Türküm, doğruyum, çalışkanım. Orada stop ettik. Ne doğruluğumuz, ne de çalışkanlığımız kaldı? İkiyüzlülüğümüz ile yaşamımızı formatladık.
Hep mış gibi yaptık.
*****
Mustafa Kemal, vasiyetnamesinde, kız kardeşi ve manevi kızlarının yanında, sadece, Türk Tarih Kurumu’na sahip çıkılmasını istemişti.
Sadece...
Başka bir şey istemedi.
Ama onun adından rahatsız olanlar her şeyi silmek istediler.
Silemediler. Reset etmek için uğraştılar başaramadılar.
Sanırım, dünyada, Cumhuriyetinin kurucusunun yaptıklarını göz ardı etmeye çalışan, yaptıklarını silmeye çalışan, kadir kıymet bilmeyen tek cumhuriyet biziz.
Yazıklar olsun bizlere!.
"Saat 9’u 5 geçe, Atam Dolmabahçe’de".
Boruyla birlikte hemen ayaktayız. Yediğimiz, içtiğimizi bırakıp ayakta esas duruştayız.
Hep birlikte bu tiyatronun seyirci parçası oluyoruz. Tiyatro devam ediyor. Kendini bilmez müptezeller küfür ediyor. Haddi hesabı yok bunların yaptıklarının...
Bırakın neler yaptıklarını. Cumhuriyetin bütün kazanımlarını sat, sat bitiremediler.
Emek olmadan Cumhuriyet olmazdı. Atatürk’ ü öldürdüler. Anıtkabir’e gömdük.
Şimdi sadece ağlıyoruz.
Göstermelik gözyaşları selpak mendillerimizde..
ANMALARA BİR BAKIN.
Sonra anmaya başladık... TV’ de Atatürk’ü anma programları başlatılır. Sevdiği şarkılardan başlar. Vardar ovasından, Manastır türküsü, maya dağdan kalkan kazlar diye sonlanır.
Trakya’nın havasını soluklarsınız. Evladı Fatihan diyarlarında bıraktıklarımız!..
Şimdi anlamaya başlıyorum.
Memleketimdeki kazlar o kadar çokmuş ki!. Mayadağ’dan kalkan kazlar bile çok masum...
10 KASIM SEMBOLİK.
Benim kitabımda 10 Kasım tedavülden kaldırılırmıştır.
Resimlerini taşıdık yakalarımızda. Unutmamak için. Hâlbuki onun naçiz vücudu bir gün toprak olacaktı. Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktı. Bıraktığı emaneti ise, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir. Ben hiçbir doğma bırakmıyorum”!
Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir demişti.
Daha ne desin!
Dönemin, en iyi devlet adamı. O çok iyi bir asker..
En önemlisi, dünya siyasi tarihine damgasını vurmuş bir Lider.
Modern Türkiye'nin kurucu hikâyesini yazan adam.
Kılavuz yol buydu.
Şimdi doğmalar, tarikatlar, şıhlar, dedeler, medeler sarmış dört bir yanımızı.
“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküsü eşliğinde, “Mandacılar” şimdi tövbe etmişler gibi yerli ve milli olmuşlar.
Bir gözü Washintonda, bir gözü Londra bankerlerine
ATATÜRK ÖNDERİMİZ.
Âmâ şimdi başka kurucuları önderler çıkartılıyor zillet ittifakında, baykuşların fetret devrinin gecenin karanlığında, şimdilerde yeni önderlerin isimleri sıkça seslendiriliyor..
Dublörleri duble birlikte masumiyetlerden bahseden hainler pervasızca Mustafa Kemal’ e açıktan saldırıyorlar.
Kazlar bile güler bu halinize.
Bu ayıp hepimize yeter.
İNGİLİZ MAREŞAL WİLLİAM BİRDWOOD'UN
Atatürk'ün 21 Kasım 1938'de düzenlenen resmi cenaze törenine özürlü ve ağrı dolu bacağına rağmen İngiltere'yi temsilen katıldığı görülüyor.
Bu söylediklerim hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur. Beni hatırlayınız. 10 yıl nutkunun sonunda yazmıştın bu cümleleri.
Sonra üstünü çizmiştin.
Biz altını çiziyoruz.
Küçük bir çocuk söz aldığında sınıfta seni hatırlıyoruz gururla.
Koca bir ülke ayağa kalktığında da seni hatırlıyoruz.
Sana verdiğimiz sözleri tuttuğumuzda, toprakla uğraştığımız her anda ölçüp biçtiğimiz kumaşta ve bugün tutamadığımız o gözyaşında. Biz seni hiç unutmuyoruz.
Hep hatırlıyoruz.
Her, 9'u 6 geçe yeniden başlamaktır. O'nu anmak sadece esas duruşta durmak değil, O'nu anlamaktır. Bıraktığı yerden ilhamla, azimle her 9'u 6 geçe yeniden için bir Türkiye için başlangıç yapmaktır.
Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 87. yılında minnet, özlem, sevgi ve saygıyla anıyoruz.