Farsça ‘nankör’ kelimesi, dilimizde ‘iyilikbilmez’ karşılığı ile kullanılır.

Bölgemizde (Emirdağ Ağzı’nda) bu kavram, ‘ekmeksiz’ kelimesiyle karşılanır.

‘Vefası olmayan; sevgisi, saygısı çabuk geçen’ anlamıyla hemen her yaş grubu için kullandığımız iki örnek Örnekleriyle Emirdağ Ağzı ve Emirdağ Ağzında Atasözleri ve Deyimler kitaplarımızdan şöyle:

[Neler etdi bana neler. Hakkım harem ossun o ekmeksize. Adam sanıp yanıma aldım da olmadık işler açdı başıma.]

[Ekmeksiz bu çocuk, ekmeksiz! Onun yoluna saçımı süpürge etdi(ğ)imi unutdu. Allah bildi(ğ)i gibi etsin onu.]

Özellikle ‘ekmeksiz’ kavramının kullanımı, halk ağzındaki ustalığın işaretidir. Hayranım bu söyleyişe.

İyilik bilmez bir davranış, bundan daha güzel nasıl anlatılabilir ki.

İyilik bilmemek, kadir kıymet bilmemek daha nasıl güzel anlatılabilir ki!

Evet, ‘iyilik bilmek, iyilik bilmemek’ günümüzde yeniden değerlendirilmeli bana göre.

İçi boşaltılan kavramlar arasına girmek üzere maalesef bunlar da.

Sınır tanımaz bir nankörlük ile karşı karşıyayız maalesef.

Hepimiz iyiliği kötülükten, doğruyu yanlıştan, kurtuluşu sapıklıktan, uzlaşmayı uyumsuzluktan, ayırabilmek istiyoruz. Bunun için yeterli güce sahibiz aslında.

‘Ekmeksiz’ denince aklıma hemen Aristo’nun şu sözü geliyor: "İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir."

Karşılaşacağımız nankörlükten dolayı üzülmemek için hazırlıklı olalım.

Karşılık beklemeden iyilik yapalım.

İyiliği engelleyenlerden, kötülüğü özendirenlerden, hak tanımayanlardan, insanları şüpheye düşürenlerden… uzak duralım. 

Mutluluğun iyilik yapmakta olduğu, yapılan iyiliğin unutulması gerektiği öğretildi bizim kuşağa. Mutluluğun buralarda olduğu tembih edildi bizlere.

Hayat kısa, hayaller ağır…

Hemen her insan kendi derdinde…

Nasıl oldu, niçin oldu bilemedik. Çok şey bekleyemez olduk hayattan.

Gerçeği tam görmedik, göremedik. ‘En büyük körlük, nankörlük’ oldu da ses bile edemedik.

Çocuk aileden, aile çocuktan beklediğini bulamıyor. Komşu mahalleden, mahalle köyden/şehirden umamıyor bir şey niyeyse.

Tahminler, beklentiler azaldıkça azalıyor. Umut verici gelişmelere gittikçe yabancı olunuyor.

Yapılan iyiliğin beğenilmesi, güzel bulunması dile bile gelmiyor. Bir kimsenin, bir şeyin önemi de değeri de ortaya tam konulamıyor.

Güzele güzel, çirkine çirkin, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmekte zorlandıkça zorlanılıyor. Bu, her ne hikmetse ‘kişisel bir seçim’ olarak isimlendiriliyor bir de.

Hava soğumaya görsün, gölge veren ağaç unutuluyor.

İşin bitince işine yarayan insan da bitiveriyor.

Shakespeare’in dediği gibi ‘İnsanın iyilikleri suya, kötülükleri mermere yazılıyor.”

İyiliğin tam olabilmesi için yaptığımız iyiliği, kendi gözümüzde küçük görmeye çalışalım.

Ulaşılan her şeyin, yeterince karşılanan her ihtiyacın, giderilen her istek ve her arzunun kaynağı unutuluveriyor hemen. Yapılan iyiliği unutmayalım.

Hemen hepimiz, bize yapılanları yapmayı bırakılana kadar pek kavrayamıyoruz. İyiliği de iyiliğin kaynağını da biliyoruz aslında. Bu bildiğimizi, asla unutmayalım.

Yapılan iyiliklerin belli bir süre sonra ya lafı ediliyor ya bu iyilikler gözümüze sokuluyor. Bunu gururumuza yedirmeyelim. Karşımızdakinin de bizim gibi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

Unutmayalım! İyi insan, özünde iyiliği unutmak üzere yapar.

İnsanın en kötüsü iyiliği kötülükle karşılayandır.

Unutmayalım! İnsanın en iyisi kötülüğe karşı iyilik yapandır.

İşimiz nazardan, yolumuz düşmandan, hayatımız nankörlerden uzak olsun inşallah.

Menfaati bitenin, nankörlüğü başlamasın aman.

Öyle ya da böyle ulaştığımız şeylerin nankörü olmayalım aman.