14 Mayıs 1950…
Tarihin en önemli dönemeci. Çok partili döneminin başlangıç tarihi.
DP çoğunlukçu seçim sisteminin getirdiği avantajla seçimleri kazanarak tek başına iktidar oldu.
Demokrat parti, insan hakları ve hürriyetlerin teminatı olacağını 'vaat' ederek iktidar oldu.
Yeter söz milletindir demişti..
Basın hürriyetini savunuyordu.
İfade özgürlüğünü savunuyordu. İnsanlar, hukuksuz bir şekilde tutuklanamayacaklardı.
Jandarma dipçiğinden köylü kurtulacaktı.
Demokrat Parti iktidarında (1950 - 1960) yaşanılan olayları ve yapılan baskıları çoğumuz bilemeyiz.
İktidara gelince bakın neler yaptı!
Bugün yapılan baskıları görünce şöyle bir eskilere gitmek geldi aklıma. Basına sansür uygulandı, yüzlerce gazeteci politikacı tutuklandı, Gazeteler kapatıldı, CHP kapatıldı.
İsmet paşa sürgün edilmek istendi..
Yıl 27 Mayıs 1960..
Adnan Menderes hükümeti savrulmaları yaşıyordu... TBMM'sinde 'tahkikat komisyonları' kurulmuştu. Muhaliflere Cadı avını başlatmışlardı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar. Başbakan Adnan Menderes. Uyarılara kulak asmadılar ve Türkiye'de bir süre sonra Generaller darbe yapacaktı..
12 Mart 1971..
İşte bu darbeden sonra Gazeteler kapatıldı, Gazeteciler, yazarlar, ilericiler, hapishanelere atıldılar, binlerce insan 'Ziverbey köşkünde işkencelerden' geçti..
Karanlık dönem..
'Gladyo'nun asker kanadı darbe yaptı.
Anti-Amerikancı olmak suçtu..
Millici ve yerli olmak suçtu..
Hepsi, işkencelerden geçti..
Şimdi, kendilerine yerli ve milli diyenler o günlerde ne yerliydi ne milliciydi.
Hiç biri içeriye alınmadı..
Yerli ve millici olanlar coplandı, dövüldü, işkencelerden geçti..
Aydınlar çile çektiler…
Onun için Anti Amerikancı olmak bir duruştur..
Sonraları Amerika, Türkiye üzerinde yeşil kuşak PROJESİ' sinin alt yapısı olacak olan Gladyo operasyonları düzenlediler..
Yerli adı 'Kontr-Gerilla' idi..
NATO ülkelerinde kurulmuş 'bir yarı-militarist' kuruluş…
'Amerikancı milliyetçileri' komando kamplarında eğitiyorlardı.
Sözde, Anti-komünist idiler..
Merkezi de, Genel Kurmay başkanlığında olan bir birim..
Ecevit bile çok sonraları öğrenmişti.
'Kontr-gerilla'!
****
12 EYLÜL 1980 ASKERİ DARBESİ..
Kontr-gerilla tertipler yaptı.. Kumpaslar kurdu.. Milleti birbirine düşürdü. Kamplara ayrıldı. Mahalleler bölüşüldü.
Sağ-sol –alevi-Sünni çatışmaları körüklendi. Darbe şartlarının olgunlaşması beklenildi ve darbe yapıldı.
Darbe emekçi halka karşı yapılmıştı.. Kendisine darbe yapılan halk Kenan paşayı alkışladı.
Paşam paşam sen çok yaşa diye tempo tuttular..
Bu karanlık askeri cunta döneminde, yüz binlerce insanın tutuklanması, partilerin kapatılması, sendikaların kapatılması, basına sansür. Yazarların gazetecilerin tutuklanması, işkenceler, ölümler.
12 Eylül rejimi..
Sorgulanamadı.. Paşaların ağzından çıkan kanundu.. Küresel sermaye ve temsilcilerinin dayattığı açık Pazar ekonomisi Türkiye ye dayatıldı.
Türkiye'de sermaye sahiplerinin yüzleri güldü..İşverenler mutluydular. Bankerler eliyle millet soyduruldu.. Özelleştirmeler ile, milletin varlıkları, sermaye sınıfına peşkeş çekildi.
Kamu malları, Haraç mezat satışlar yapıldı..
******
Yeni post modern muhafazakarların döneminde politik propagandalarında;
Adnan Menderes'i övüyorlar ya!..
Özal'ın izindeyiz diyorlar ya!..
Milliyiz, maneviyatçıyız, muhafazakarız diyorlar ya!
Geldiğimiz noktaya bir bakın..
Sözde Cumhuriyetimiz var.
Sözde demokrasimiz var..
Sözde hukuk devletiyiz ya..
İşin aslı hiç öyle değil..
Aslında Post modern bir mutlakıyet dönemini yaşıyoruz..
Herkes sus pus.
Elimizde bir Müslümanlığımız kalmıştı, o da elden gidiyor.. Hırsızlık yapmak la ,yolsuzluk yapanlar aynı kefede değilmiş..
Ancak, Cuma namazı çıkışlarında demeç verme hakkı olanlar var..
Allah'ım bunların şerrinden,yalanlarından,iftiralarından bizi koru yarabbi..
*****
10 Ocak'ta çalışan gazeteciler günün kutladık..
Kalplerimiz buruk. Kalemimiz hüzünlüydü..
Hepimiz, durumun farkındaydık.
Yeni nesil bunları nasıl bilecekti..
Büyükerşen, konuşmasında Menderes döneminin sansürcü anlayışını başına gelen örnekle anlatmıştı..
Dönem Adnan Menderes dönemi..
Gazetelerin bir çoğu boş sayfayla çıkıyordu..
Boş sayfa çıkmasın!
Vatandaş boş sayfayı görünce bir şey olduğunu hemen fark ediyordu.
İktidar yine haberi yasaklamış!..
Sayfa boş çıkıyordu..
Sansür…
*****
Şimdi, tartışılan konu şu.
Yandaş gazetecimi olacaksın
Kalemin kiralık mı, satılık mı olacak?
'Zarf' lanacakmısın?
Düzenin nimetlerinden faydalanacak mısın? Faydalanmayacak mısın?.
Özal 'la birlikte değişen gazetecilik..
Böyle, böyle alıştırıldılar..
İşte, temel sorun bu?
Gazeteci misin değil misin ötesinde bir duruşa hasretiz!..
Gazeteci olabilmenin 'dayanılmaz' zorlukları..
Kimseye yaranamazsın!
Gazeteciyim, o halde vurun...
Şimdi, neden bunları yazıyorum..
Tarihe bir dip not..
Gazeteci, gazeteciliğin bağımsızlık ve özgürlüğüne tekmeyi vurup köşesinde sinecek miydi?
Yoksa onurlu bir mücadeleye devem edecek mi?
Durmak yok. Demokrasi ve hukuk devleti için mücadeleye devam..
Şimdi tam özgür basınının test edildiği 'kavşak' noktasındayız..
Gazeteci, yazar, çizer'düzenin adamı' değildir..
Gazeteci, doğal olarak muhaliftir. Gazeteci iktidar için değil, 'muhalefetin sesini' yansıtır..
Yurttaş gazeteciliğine ilk adımı.
Zira, insanlık özgür ve tarafsız yurttaş gazetecilerin omuzlarında yükselecektir!..