Zafer Çatel yazdı.

ECEVİT' i demokrat, demokratik solcu bilirsiniz.. Siz öyle bilin..
12EYLÜL askeri rejimine başkaldıran ECEVİT, uzun arayışlardan sonra 'ARAYIŞ' dergisini çıkartmıştı..
Bizlerde, dergiye intikal etmiştik zaman, zaman. Sonra, eşi Rahşan ECEVİT 'e kimseye güvenmediği için parti kurdurdu.. Siyasi yasaklar kaldırılınca da partinin başına getirildi..
Besteler bile yapıldı..
'Gözün aydın Türkiye ak güvercin geliyor, güçlendikçe DSP halkın yüzü gülüyor'!
Öyle ya.
Partisi ise bir anda çakal, çukallarla dolu vermişti.. Taşra örgütleri oluşturuluyor, sonra sınırlı sayıda üye yaptırılıyor, kongrelerden hemen sonra, kongreyle gelenler 'gözün üstünde kaşın' var gerekçeleriyle hemen görevden alınıyordu..
Stratejileri buydu..
Neyse. Eskişehir örgütü Türkiye'de teşkilatlanan en dinamik örgütlerden biriydi.. Özellikle işçi komünlerinde, köylerde iyi teşkilatlanmışlardı. Bunun semeresini30 mart 1994 yerel seçimlerinde büyük bir başarıya imzasını atarak, Belediye başkanlığı seçim masasında kaybettirilmişti..
1995 milletvekili seçimlerinde ise güçlü Eskişehir örgütüne, hangi adayları milletvekili yapalım diye adaylar sorulmadı bile. Tepeden inme adaylar çıkartıldı..
1.sıraya, Mahmut Erdir,2.sıraya ise Necati Albay konuluvermişti. Ne teşkilat ne de taban tanıyordu kendilerini.. Bizim beklentimiz Prof. Dr. Tahir Özgü' nün ilk sırada yer almasıydı. Çok değerli bir hocaydı. Kendisi 91 seçimlerinde DSP' den Büyükerşen'in önerisi ve teşkilatın da desteğiyle tercihli oy sisteminde oldukça iyi oy almış, teşkilata canlılık getirmişti.
Örgütü yanında yer almış, dağ taş dolaşılmıştı. Karaoğlan hala unutulmamıştı.
95 seçimlerinde,Rahşan'ı ikna edemedik. Önemli bir siyasi değer olan Tahir Özgü egoist politikanın tozlu bulutu yutuluvermişti.
1995' de İki ziraatçı. Örgüt hiç birinin ne ismini duymuştu, nede tanıyordu?
1994 belediye başkanlığı seçimlerinde başarılı bir kampanya yürüten ve isim yapan 'Sadi Nebrekli' bir anda devre dışı bırakılıvermişti..
Eskişehir teşkilatı, Sadi Nebrekli' listenin başında görmek istiyordu..Örgüt ayağa kalkmış, Ankara DSP genel merkeze gidip listenin düzeltilme talebinde bulunulmuştu..
Genel merkezin önünde kalabalıklar oluşmuştu. Türkiye'nin her yerinden gelenler vardı. Her yerde aynı sorun. Tepkiler büyüktü. Örgütün sesine kulak verilmeli, haksızlıklar giderilmeli, DSP hani halkın partisiydi diye yüksek desibelden konuşanlar vardı..
Ecevit! Partinin kapısının merdivenlerine gelerek bilerek mi, bilmeyerek mi 'absürt' bir konuşma yaptı. Sizler bana baskı yapamazsınız. Ben askerlerin postallarına boyun eğmedim, onlar bir şey yapamadılar siz! Kim oluyorsunuz? Zaten, sizler kağıt üzerinde üyesiniz.
Ecevit'in öteki yüzü böyleydi..
Peki, sonra ne oldu? Yalakalar ve soytarılar kadrosu partiyi ele geçirince 1999 yılında yapılan seçimler de de, ne örgütün temayülü, ne ön seçim, ne görüşü alındı. Ecevitler kafalarına göre aday belirlediler ve…
İşte bu kadar! 'Ecevit' ten bir avuç demokrasi' diyenler kapıdan kovuldular..
Genel başkan Ecevit'in ve Rahşan hanımın dışında, kimsenin zerre kadar önemi yoktu..Yalakalar önünü iliklemeden ve esas duruşa geçmeden, topuk selamı vermeden Rahşan hanımın odasına bile giremezlerdi..
Diğer genel başkan yardımcıları, parti meclisi üyeleri, MYK, Bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, belediye meclis üyeleri, hepsi ama hepsi ECEVİT'lerin gözünde birer 'figüran' idiler.
Bunun en somut örneği Ecevitlerin karşısına çıkartılan Sema Pişkinsüt örneğidir ,Necdet Karababa örneğidir, Hasan Bıyıklı örneğidir..
En ses getireni ise, Çile çiçekleri hareketini öncüsü Erdal KESEBİR' in başına gelenlerdir.
Onun için, politikanın cilvelerini, DSP'nin ve Rahşan'ın deyim yerindeyse ruhunu bilirim..
Ne oldu?
2001 krizi ile birlikte tarihe 'gömülü' verdiler. Hazineden alınan seçim paralar yendi, 'ulufeler' dağıtıldı, ne hesap soruldu, ne de sorduruldu?
Kasa tam takır, kuru bakır bırakıldı. Sonra, Rahşan Ecevit' de her şeyin içine ederek partiyi terk edip gitti..
İşte,en demokratik solcu olarak bildiğiniz Ecevitlerin öteki yüzü de böyle..
Onlar için, ne üyelerin ne parti meclisin, ne de atanmış yönetimlerin, ne de partiye kayıtlı üyelerin hiç hiç birisinin 'Hiç bir kıymet-i harbiyeleri' yoktu..

Ama, madalyonun bir de öteki yüzü var...

DSP BİR DÖNEM LİYAKATSIZ ÇAPULCULARLA DOLUVERMİŞTİ.
Bundan sonra,ECEVİTLER' in DSP'si liyakatsiz insanlarca sarmalanınca sorunlar yumağından çıkamadı..O günlerde genel merkezdeki herkes, yüreği ağzında Ecevitlerinyüzüne kendisine 'tebessüm' edecek mi?' diye bakıyordu..
Yeteneksiz ve birikimsiz insanlar, onu kendi 'çıkarları' için kullanmaya başladı..Ecevit, kontrolü kaybetmeye başlamıştı. Analiz yapamaz, sağlıklı düşünemez olmuştu. Sağlığı da görev yapmasına pek elvermiyordu. Partisine yaşatacağı sorunların sorumlusu artık, sadece ve sadece kendisine aitti.. Sadece partisine değil, Türkiye'ye de ağır sorunlar yaşattı.
Bunları çok iyi biliyoruz..
Başbakan olarak, yönetim dirayetini elinden kaçırdı.. Ve 2001 krizi ile Ülkeyi duvara toslattı..
Çevresindeki 'politik figüranların' hepsi sahneyi terk ettiler.
12 Eylül cuntasına posta koyan halkın partisini kuran, DSP tarih oldu…
Maalesef bunlar yaşandı..
ŞİMDİ SİYASET PEK Mİ FARKLI?
Şimdi durum farklı mı? Her partinin kadrolu 'yalakaları' yok mu? Genel başkanlarının her dediğine haklısınız efendim diyen yok mu? Her partinin genel başkanın çevresine 'kümelenmiş figüranlar' yok mu?



Var..
O halde neyin? Demokrasisi Allah aşkına! Hiç olmazsa kendinizi kandırmayın..
Figüranların bol olduğu politik arenada çekilecek filminvizyona gireceğini mi zannediyorsunuz?
Buna, 'demokrasimi' diyorsunuz?
Siz öyle bilin. Daha çok 'bir avuç demokrasi' dersiniz. Bir 'tutam demokrasi' bile bulamazsınız..
Avuçlarınızı açın, dilenin siz belki bir gün Demokrasi gelirde gelir..