Gazze konusu ise tam bir vahamet, tam bir üzüntü. Yani o kadar söylem, Birleşmiş Milletler kürsüsünden gösterilen fotoğraflar ne oldu bunlara?

C:\Users\ZAFERA~1\AppData\Local\Temp\{B44FB2BA-6477-4335-B0C0-02B09E86A31B}.tmp

Hiçbir şey yok. Bakın hatta ben not aldım. Anlaşmaya varmaya çok yaklaştık diyor.

Kim diyor?

Trump’ da Gazze konusunda çok hassasmışşş. Bakın ne diyor. Gazze konusunda bir tür anlaşmaya varmak üzereyiz. Rehineleri kurtaracağız.

Bunları kurtarmak zorundayız. Ama görünüyor ki, 20 canlı ve 38 ölü rehine var. Gerçekten üzücü.

C:\Users\ZAFERA~1\AppData\Local\Temp\{347B71EE-8110-4D07-9B13-141E5A931AEC}.tmp

Ailelerin de tek istediği çocukların cansız bedenlerini almak.

Birleşmiş Milletler röportörü açıkladı.

Gazze 360 km² büyüklüğünde bir alan. 2,5 milyonluk bir nüfus barındırıyordu. Eskiden böyle modern yerleşimli bir şehirdi.

Gazze'ye Dünya Savaşı'nda atılan bombadan daha çok bomba atıldı.

Şimdi bu kadar küçük bir alana 100.000 tondan fazla bomba atıyorsunuz ve ölü sayısını 60.000 açıklıyorsunuz.

Niye? İnsanları daha doğrusu İslam dünyasını infiale uyandırılmasın, ayağa kalkmasınlar diye.

Gazze..

DİRENİŞ DENİZDE: SUMUD FİLOSU NEDEN ÖNEMLİ?

Sonuçta Sumud ya da direnç, artık yalnızca bir kelime değil, bir filoya dönüşen insan iradesi. Bu kararlılık, sadece hayatta kalmayı değil, yaşamı ve insan onurunu sahiplenmeyi de savunuyor.

Yaklaşık yirmi yıldır Siyonist rejimin Gazze'ye uyguladığı deniz ablukası da bu iki dayanağa sırtını yasladı. 2,3 milyon Gazzelli’ yi dış dünyadan koparmayı "güvenlik önlemi" olarak propaganda yapan bir İsrail var.. Bu anlayışı dünyaya zorla kabul ettiren askeri savaş gemileri Gazzeyi abluka almış. İşte bu tabloya karşı yola çıkan Küresel Sumud Filosu, bir donanma değil, uluslararası çapta ses getiren bir karşı sivil toplum konvoyu… Soykırımın kabul edilemez olduğunu, sivilleri açlığa mahkûm etmenin bir politika değil, bir suç olduğunu ve denizlerin hala özgür halklara ait olduğunu dünyaya hatırlatıyor.

Ama AMERİKA öyle düşünmüyor.

C:\Users\ZAFER ÇATEL\Pictures\thumbs_b_c_503feea97c23868cc1778facf9d386b2.jpg

Tarih önemlidir

Bu, 2007'den bu yana Gazze'ye uygulanan kuşatmayı delmeye yönelik ilk girişim değil. Ağustos 2008'de, Free Gaza ve Liberty adlı iki küçük tekne ablukayı aşarak Gazze'ye ulaştı, on yıllar sonra ilk kez bir sivil gemi Gazze'ye yanaşıyordu. Bu cesur hamle, İsrail'in saldırgan politikasına açık bir meydan okumaydı. Elde edilen başarı ise önemli bir gerçeği ortaya koydu, kararlılık, askeri gücün önüne geçebilir. 2008 ile 2016 arasında aktivistler otuzdan fazla deneme yaptı ve sadece birkaçı Gazze'ye ulaşabildi, çoğu yolda engellendi.

En çok yankı uyandıran müdahale Mayıs 2010'da gerçekleşti. Siyonist rejimin saldırgan deniz kuvvetleri, Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda baskın düzenledi ve on Türk aktivisti öldürdü. Bu katliam, kamu hafızasına basit ama sarsıcı bir gerçeği kazıdı. Sivil taşıyan gemiler, kıyıdan çok uzakta bile, uluslararası hukuk hiçe sayıldı.

Sumud filosu bu kez farklı olabilir mi? Belki de olabilir, çünkü koşullar artık bambaşka. Dünya şu anda Gazze'de yaşanan yıkıcı bir soykırım kampanyasına ve kasıtlı bir yoksun bırakma politikasına tanıklık ediyor. Ortaya çıkan insani felaket artık geniş kesimler tarafından kabul ediliyor, ancak uluslararası müdahale gecikmiş durumda. Bu gecikmede ABD'nin suç ortaklığı ve koruyucu tavrı da önemli bir rol oynuyor. Milyonlarca insan kitlesel katliamların son bulmasını, ablukaların kaldırılmasını, insani yardım koridorlarının açılmasını ve açlığın bir silah olarak kullanılmasının yasaklanmasını talep ediyor.

İkinci olarak, bu filonun arkasındaki koalisyon 2010’dakine kıyasla çok daha geniş ve küresel nitelikte. Belediye liderleri, işçi hareketleri, aktivistler, sanatçılar, sosyal medya ağları ve inanç toplulukları somut olarak bir araya geliyor. Gemi kiralıyorlar, seferlere katılıyorlar, konvoylara eşlik ediyorlar ve en önemlisi liman gücünü kullanıyorlar.

Örneğin Ceneviz'de liman işçileri, konvoya saldırı olması halinde İsrail’e giden yük taşımacılığını durduracaklarını açıkladı. Bu sadece sembolik bir duruş değil, bu doğrudan emek gücüdür ve güç, politikayı şekillendirir.

Üçüncü olarak, medya üzerindeki tek taraflı kontrol zayıflıyor. 2010'da dünya, baskını ancak her şey olup bittikten sonra öğrenebilmişti. 2025'te ise canlı yayınlar, Otomatik Tanımlama Sistemleri (AIS) ve uluslararası mürettebat sayesinde bir geminin sessizce ortadan kaybolması çok daha zor.

Sivil filolar "yüzen basın odalarına” dönüştüğünde, müdahalenin bedeli de artıyor. Bugün artık ana akım haber ajansları bile Sumud'u, abluka başladığından bu yana Gazze'ye yardım ulaştırmaya yönelik en büyük deniz girişimi olarak tanımlıyor

Bu kez , her şeyi çekebilen ve canlı yayım yapan kameralar var. Ve vatandaşlar artık biliyor ki soykırım ve kıtlık karşısında tarafsız kalmak, tarafsızlık değil, suç ortaklığıdır.

Güçlülerin adaleti böyle l..Hukuku da böyle..

RUHBAN OKULU PATRİKHANENİN HARP OKULUDUR.

https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2024/09/WhatsApp-G%C3%B6rsel-2024-09-29-saat-10.51.48_9d952279-696x392.jpg

Beyaz saray da bu kadar görüşmeler yapıldı, konuşmalar yapıldı. Peki, bizim için beklediğimiz somut hiçbir şey oldu mu?. Amerika için ise istedikleri her şey oldu.

Ne oldu?

Fener Rum Patriği Bartholomeos, 15 Eylül'de Trump ile görüşmüştü.

Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılayıcı cümleler kurdu. Burada zulüm altında olduklarını ifade etti. İstanbul'un Adalar ilçesindeki Heybeliada'da yer alan ve yarım asırdan fazladır kapalı olan Ruhban Okulu'nun açılması için çalışmalar son dönemde yoğunlaşmış durumda.

https://serbestiyet.com/wp-content/uploads/2024/09/Resim2-5.jpg

Trump dedi ki, "Orada bir okul varmış ruhban okulu onu açın."

Sayın Erdoğan, "Tabi tabii hemen açarız" dediler.

Peki, bu okul nedir?

Söyleyeyim; “ruhban okulu patrikhanenin harp okuludur”!.

Nokta..

C:\Users\ZAFERA~1\AppData\Local\Temp\{0A1E8A82-76BC-438B-A247-31109707AD3C}.tmp

Heybeli adadaki Ruhban Okulu açılacak sözü verildi. Yerli, milli cumhur ittifakının diğer ortakları ve örtülü destekçileri! Huuu…. Sesimi duyan yok mu, nerelerdesiniz?

Ey milliyetçi, muhafazakârlar ve bilumum Erdoğan bir dönem daha iktidarda olmalı diyenler.

Hiç itirazım yok.

Koyar sandığı milletin önüne. Sandıktan milli irade onaylayıp çıkarsa başımızın üstüne.

Amma velakin, millet güle güle derse de saygı göstereceksiniz milli iradeye. Sonrasında ne mi olur?

Ben bilmem!

Onu gelecek iktidara soracaksınız?

Günün sözü: Rüzgâr eken fırtına biçer.