Eskişehir denilince akla tozlu, topraklı sokakları, at arabalarının ana yollarda cirit attığı, mezbeleliklerin her yerde görüldüğü, büyük tematik parkların olmadığı, küçük bir kasaba görünümdeki adı Eskişehir’di.
Gerçi tozu toprağı hala var. Baksana girdiğinizde gözünüze bunlar çarpar. Ama bütün sorumluluğu da belediyeye yükleme gibi ilkel bir anlayıştan da uzak durmak gerekir. Yıllarca baksan da ki esnafın kanını emen bir sömürü düzenin elebaşları var.
Onlar değişimi istemediler.
Eğer bu çete olmasaydı! 25 yıl öncesinde Yılmaz hoca tarafından başlatılan kentin en çöküntü alanlarından biri olan BAKSAN “kentsel dönüşüm ve servis alanı ” projesi çoktan bitecekti.
Hani evrensel anlamda görsel özelliği olan, Eskişehir’i üniversiteler kimliğini kazandıran sanat merkezleriyle, Türkiye’nin en büyük belediye orkestrasıyla tanıştıran, tiyatro ve alt yapısını kuran isim hiç şüphesiz Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen değil midir?
Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim edelim.
Şimdi onun bıraktığı bayrağı Ayşe Ünlüce taşıyor. Bir cumhuriyet kentinde bu onurlu bayrağı da eser belediyeciliğini de bir bütün olarak kapsayan mütevazı kişiliği ile onurlu bir şekilde taşıyor.
PORSUK OTELDEKİ BASIN TOPLANTISINA İŞTİRAK ETTİK
Ünlüce parolasını açıkladı.
“Her zaman sanatın yolunda ilerleyeceğiz. Sanat hayatın karmaşası içinde durup düşündürür, hissettirir, bazen de iyileştirir. Sanat, geçmişle gelecek arasında bir köprü, insanla insan arasında görünmeyen bir bağdır.
Şehir dışına yapılan turne ve konserlerin yanı sıra Eskişehir’in ilçelerinde düzenlenen şenlik ve panayırlar aracılığı ile geniş bir coğrafyaya yayılan sanatsal anlayışlarının, komşu iller öncelikli olmak üzere tüm ülkeye hatta sınırlarımız ötesine taşınacağını söyledi.
Kısacası Eskişehir kültür ve sanatın başkenti konumunda. Boşuna ŞEHİR Eskişehir’dir dememişler. Maşallah gazeteci arkadaşlarımızın çok büyük bir bölümü genç nesil.
Porsuk manzaralı Porsuk otelin bahçesinde çaylarımızı kahvelerimizi içelim diyen Ayşe Ünlüce ile basın mensupları bir aradaydık. En kıdemli abimiz Hüsnü Aslan. Sonra Bülent Özyazıcı ve Can Hacıoğlu geliyor Diğerleri bizlerden çok gençler. Hani deyim yerindeyse kelaynak kuşları gibi kaldık sayılır.
Ayşe hanımın sıcak muhabbetiyle gazeteciler yan yana hasbihal ettiler Genç nesil farklı. Daha aktivesi yüksek. Ne yazık ki, şehrin ruhunu bilmiyorlar. Birçoğu Eskişehirli değil ama burada kalıp iş güç sahibi olmuşlar.
Olsun. Daha güzel. En azından öğreniyorlar. Bu çabaları görüyorum..
SANAT RUHUNU GELİŞTİRİR VE BEYNİ İSE SORGULAR..
Aslında sanat ve tiyatro çok daha öte bir şeydir. İnsanın ruhunu geliştirir. İnsani değerleri hatırlatır. Ve şehir tiyatro, sanat ile canlanır.
Çok farklı oyunları sahnede izlediğinizde, şehrin farklı güzelliklerini hatırlarsınız. Avrupa II.dünya savaşından çıkınca, her yer yıkılıp dökülmüşken insanlar, sanatla yaşamlarına sarılmışlardır..
Rönesans’ın etkileri ile birikimi olan Almanya paylaşım savaşının ağır koşullarında Bertolt Brecht başta olmak üzere sahnelenen diyalektik tiyatro ile kanayan yaralarını sanat etkinlikleri ile sarmışlardır. Sanat aynı zamanda dayanışmanın sahneye konulmuş adıdır.
YENİ SEZONDA PERDELER AÇILIYOR...
Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hakkı Kuş ve Eskişehir Senfoni Orkestrası Müzik Direktörü Prof. Burak Tüzün yeni sezon hedeflerini ve planlanan projelerini uzun uzun gazetecilerle paylaştılar.
DİLE KOLAY..
1994 yılından beri bütün büyük şehir meclislerini istisnasız izlemişimdir.. Yılmaz Büyükerşen büyükşehir belediye başkanı olduktan bu güne kadar..
Hatırlarım meclislerdeki tartışmaları. Tutanaklarına kadar neler söylenmiş. Belgesel nitelikte..
Özellikle bütçe müzakereleri döneminde AKP’nin meclis üyeleri sanat içim senfoniye, tiyatro, kültürel faaliyetleri için ayrılan paraları çok eleştiri konusu yapılıyordu..
.İlk zamanlar senfoniye, tiyatroya para neden çok ayrılıyor. Bu paralarla yol yaparız, kaldırım yaparız falan diyorlardı. Başkanlık faaliyet raporu eleştirilerinde de, temcit pilavı gibi hep aynı eleştirilerde bulunuyorlardı.
Hâlbuki ilk 5 yıllık stratejik planları okusalardı bu eleştirileri yapmazlardı. Eskişehir’in derli toplu yol haritası belliydi.. Yıllık performans programlarını okusalardı bunları yapmazlardı.
Arif ANBAR kardeşim bana kim okuyacak demişti. Dedim ya araştırmacı gazeteciler okur. Ben gazeteciyim demekle gazeteci olunmuyor!
BÖYLE SANATIN İÇİNE TÜKÜRÜRÜM DİYENLER 25 YILDIR İKTİDARDALAR
Mantık şu?
Sanatın içine tükürürüm anlayışında bir zihniyete karşı, Eskişehir seçmeni ulusal bir bilinçle hiçbir zaman bu yetkiyi CUMUHURİYETLE hesaplaşan bir kindar zihniyete teslim etmedi..
Hani repertuvar belirlenir, planlar yapılır ama, en önemlisi cumhuriyetle hesaplaşan bir kindar bir yönetim anlayışını vermemek mücadelesini Eskişehirli kentine ve cumhuriyetin onurlu insan olma bayrağını taşıyanlara desteğini hiç esirgememiştir.
BAŞKAN ÜNLÜCE, CUMHURİYETİN ONURLU DEĞERLERİNİN EN ÖNEMLİ TEMSİLCİSİ
Hele bu cumhuriyeti onurluca temsil eden Ayşe Ünlüce olursa daha neyi anlatalım. Yol haritası belli. Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanmacı yolu. Yapacaklarını başlıklar söyledi.
Merakla beklediğim İmparatorun sahneye konulması. Belki küçük bir hatırlatma olacak. Turgut Özakman’ını eseri olan resimli Osmanlı tarihinin sahneye konulmasını çok arzu ederdim.
Ünlüce, çocuklara, gençlere ve yetişkinlere sanatı aşılamak için düzenlenen farklı projeleri, atölyeleri ve kursları anlattı.
SANAT RÜZGÂRLARI ESECEK
Önemli isimlerden biri de Prof. Rengim Gökmen…yıllarca bu işe gönül vermiş değerlerimizden biri.. “Yarışma Sanat Direktörü” olarak başında olacağı bu yarışma
Yine Türkiye’nin yetiştirdiği, Eskişehir doğumlu orkestra şefi; Devlet Sanatçısı, Prof. Gürer Aykal keza öyle. Gürer Aykal’ın 4 yabancı orkestra şefi ile birlikte bizzat jüride yer alacağı ve yapılacak olan bu organizasyonda, belediyemizin hem müzik eğitimi alanına verdiği önemi, hem de Eskişehir’in yetiştirdiği değerlere gösterdiği saygı ve vefa adına çok anlamlı bir girişim.”
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve Şehir Tiyatroları Yönetim Kurulu Üyesi Yener Büyükerşen’inde katkıları unutulmamalı. Onun çabalarını unutmayan çalışma arkadaşları da teşekkürlerini de sundu.
Daha ne olsun!
LALE DEVRİ ÇOCUKLARIYIZ biz..
Aklıma, Sibel Can’ın çok güzel seslendirdiği lale devri çocuklarıyız biz şarkısı geldi.
Lale Devri" nin bestecisi Bülent Özdemir. Sezen Aksu’nun güftesi. Sezen bu şarkıyı verdiğine sonra çok pişman olmuş derler.
Keşke Sezen’ de okusaymış.
Çok geç kalmışız canım
Vakit bu vakit değil
Eski radyolar gibi çatıya saklanmış aşk
Öyle sanmışız canim
Artık olumsuz değil
Leyla’yla mecnun gibi
Çoktan masal olmuş aşk…
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş
Aşk şarabından kim bilir en son hangi şanslı içmiş
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş
Aşk şarabından kim bilir en son hangi şanslı içmiş
Ben derim utanma iftihar et, sevmeyenler utansın!
BİR KARA SEVDA GİBİ
Eskişehir’i böyle sevenlerdeniz işte. Sanki kara sevda gibi bir şey.. Gitmek istesen de gidemezsin. Görünmeyen bir el sanki sizi müebbet’ e mahkûm etmiş gibi gelir..
Çünkü dikiz aynasına bakanlar, önlerini göremezler.
Şehir Eskişehir boşuna denilmiş bir söz değil. Gazeteciler bile Ayşe başkan porsuğun görüntüleri ile birlikte, köprü üzerinden Tramvayın geçtiği kareleri yakalayarak şelfi çektirmek, her gazeteciye nasip olmaz. Bizler, eski lambalı radyolar gibi tavan arasında kalmışız!
HOCANIN FIKRASI;
Sıra Nasreddin Hoca'ya gelince bakmışlar ki küpün içerisinde altın yerine çakıl taşları dolu… Misafirlerden birisi; “Hoca Efendi, bu nasıl iş, senin küpünde altın yerine çakıl taşları dolu.” deyince Hoca; “Yahu komşular neye üzülüyorsunuz, küpte yattıktan sonra altın olsa ne, taş olsa ne? Fark eden ne ki?” der.