Sıla-i rahim; “akrabalık bağları” anlamına gelen bir terim olup, genel olarak Müslümanın kan bağıyla veya evlilik yoluyla oluşan yakınlık ilişkilerini düzenleyen anlayışa denir. Bu kavram, ilahî veya yapay dinlerin hepsinde olan evrensel bir yaklaşımın yansımadır. Çünkü akrabalık bağı, insanın öncelikle irtibat kuracağı, yakınlık hissedeceği, belki bir sıkıntı anında himayesine gireceği sığınaktır. Dolayısıyla bütün toplumlarda teorik olarak sıla-i rahim anlayışı mevcuttur.
Sıla-i rahimde amaç, toplumun en küçük yapıtaşı temelinde birliğini sağlamaktır. Bireylerin birbirleriyle güçlü ilişkiler kurması, toplumun bütüncül olarak daha fazla ilerlemesine katkı sunmaktadır. Kendi iç bütünlüğünü sağlayamamış milletlerin, hem ülke içinde hem de dışında problemlerle mücadele etme imkânı zayıftır.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz (c.c.), yedi ayette akrabalık bağlarına işaret etmiştir. Onun, kendisine karşı gelinmesini yasakladıktan hemen sonra akrabalık bağının koparılmamasını zikretmesi, meseleye atfettiği önemi göstermektedir: “…Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının…” (Nisâ 4/1). “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar…” (Nahl 16/90). “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa haklarını ver. Gereksiz yere de saçıp-savurma!” (İsrâ 17/26). “…Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara... verenlerin tutumudur…” (Bakara 2/177). Âlimler bu ayetlerden hareketle, sıla-i rahimin/akrabayı gözetmenin farz, onu gözetmemenin ise haram olduğu yönünde hüküm vermişlerdir.
Allah Rasûlü (s.a.v.)’in hayatı, sıla-i rahimin hem teorik hem de pratik yönünü göstermekle geçmiştir. O, bu konuda da bizlere en güzel örnek olmayı yeğlemiştir. Hadislere bakıldığında, Habeşistan’a hicret edenlere Necâşî, “Peygamberiniz size neyi emrediyor” dediğinde ve Ebu Süfyan Şam’da Bizans kralı ile görüştüğünde, sıraladıkları özellikler arasında sıla-i rahimin olduğu görülmektedir (İbn Hişam, es-Siret, 1-2/336). Bu durum, Peygamberimizin İslam’ın ilk anından itibaren tebliğe başladığında akraba ilişkilerini anlattığına işarettir. Hadislerde sıla-i rahimin farklı yönlerine dair şu rivayetler geçer: “Kim rızkının bollaştırılmasını ve ömrünün uzatılmasını isterse, sıla-i rahim yapsın” (Buhârî, “Edeb”, 12). “İyiliklerin en güzeli, babasının sevdiklerini ziyaret edip gözetmek suretiyle yapılandır” (Müslim, “Birr”, 7). “Akrabalık bağlarını koparan kimse cennetlik bir özellikten mahrumdur” (Müslim, “Birr”, 18). Bir adam Peygamberimize gelerek; “İnsanlar arasında kendisine iyi muamele yapmama en lâyık olan kimdir?” diye sordu. O da, “Annen” diye cevap verdi. Adam, “Sonra kim?” dedi. O, “Annen” buyurdu. Adam; “Sonra kim?” dedi. O, “Annen” buyurdu. Adam; “Sonra kim?” deyince O; “Baban, sonra da sırasıyla yakın akrabaların” buyurdu (Buhârî, “Edeb”, 2).
Ayet ve hadislerde meselenin etraflıca anlatıldığı bir noktada, yaşadığımız dönemde sıla-i rahime yeteri kadar önem atfetmediğimiz açıktır. İnsanımızın en büyük problemlerini bazen en yakınlarıyla yaşadığı muhakkaktır. Gelinen bu noktayı gerekçe göstererek, İslam’ın önem atfettiği bu ibadeti yerine getirmekten kaçınmamak gerekir. Hem ayetlerde hem de hadislerde çokça zikredilen bir konunun ehemmiyetini anlamak, onu hayata geçirmeye çalışmaktan geçer. Eğer bir ibadet hakkında çok fazla delil varsa, bu İslam’ın o konuya verdiği değeri gösterir. Çok fazla önem atfedilen bir ibadetin de ecrinin/sevabının o denli fazla olacağı aşikârdır.
Bizler Müslümanlar olarak, elimizden geldiği kadar sıla-i rahimi yaşatmanın peşinden koşmalıyız. Yaşadığımız problemlere rağmen, en azından karşılaştığımızda bir selamla bile olsa irtibatı koparmamanın gayretinde olmalıyız.
Rabbimiz bizleri, kendisine hakkıyla kulluk eden ve sıla-i rahimi canlı tutan kullarından eylesin…
Betül ÖZTOPRAK
Vaiz