TOLSTOY; Bir insan treni kaçırırsa başka bir tren gelir onu alır. Bir ulus treni kaçırırsa başka bir ulus gelir onu alır.
CHP’ YE ÇÖKERTME PLANI UYGULANIYOR.
19 Mart'tan sonra iktidar Cumhuriyet Halk Partisi top yekûn çökertme harekâtına girişti. Lütfen bu noktayı gözden kaçırdığımız anda yapacağımız bütün değerlendirmeler yanlış olur.

İktidarın Türkiye'yi götürmeye niyetlendiği rejimi iyi anlamamız gerekiyor.
Bütün bu davalar siyasi davalardır. Bu süreçler siyasi süreçlerdir. Ben bunu hukuki yöntemlerle açıklayamıyorum!
İktidar da bunu millete açıklayamıyor zaten. Mümkün değil açıklaması.
Hukuken ne olması gerektiği belli.
Hukuken bir şey açıklayabilecek olsalar böyle bir dava olmaması lazım zaten.


ADIM ADIM TOTALİTERLEŞİYORUZ
Şimdi geldiğimiz noktada şöyle bir hata yapılıyor. 19 Mart'ın ardından bu darbe girişimini bastırdık. Tamam doğru. Evet oraya insanların gelmesi çok önemliydi. İBB' ye belki kayyum atanmasının önüne geçti ama bakın orada bir şey anlatıldı bize.
Tamam, bu süreç bitti. Ne oldu sonra? Belediyeye dönük operasyonlar devam etti. Belediyelere dönük operasyonlar bu bir. İkincisi başka bir şey daha var.
Cumhuriyet Halk Partili siyasetçiler ya da muhalif temsilciler televizyon ekranlarındaki tartışma programlarına çıktığında ısrarla ve inatla hala bir piyasa kaderciliğine dayanan yorumlar yapıyorlar.

Yani işte Türkiye'nin ekonomisi bunu kaldırmaz. Türkiye bir Azerbaycan değil. Türkiye'nin petrolü yok. Türkiye bir Rusya değil, Türkiye'nin doğalgazı yok filan dolma yapıyorlar.

YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR...

Acaba Sayın Cumhurbaşkanı sarayda oturup, ya bizim de doğalgazımız yok, petrolümüz yok, biz bu rejimi kuramayız diye mi düşünüyor?
Yoksa bu handikaplarına rağmen bu rejimi nasıl kurabilirim diye mi düşünüyor?
Yeni yüzyılda neler planlanmış. Adım adım gidiyoruz..
Petrolümüz yok. Cumhuriyet Halk Partisine artık bir şey yapmayayım gibi mi düşünüyor? Mesela Merkez Bankası'nın bürüt rezervleri var, ne gerekiyorsa yapabiliriz.
Biraz bekleriz. Sonrasında yapılacakları yaparız diye mi düşünüyor?
Burada şöyle bir mesele var.

DÖNGÜSEL EKONOMİNİN İÇİNDEYİZ

Bu iktisat literatüründe ya da en azından siyasal iktisat literatüründe daha bana yakın olan literatürde tartışılan bir şeydir. Döngüsel ekonomik model diye bir şey vardır.

Nedir bu biliyor musunuz? Seçim dönemlerinin dışında kalan dönemlerde iktisadi olarak genel genel olarak faizleri arttırdınız.
Yani bu ne demek? Faizlerin artması ne demek? Mesela faizler arttığında zenginlerin arzı düşer mi artar mı? Elbette Artar.
Neden? Çünkü faize para yatırıyor. Eline para var zaten. Faize parayı yatırıyor. Daha fazla para sahibi oluyor.
Çünkü zengin.

ZENGİN DAHADA ZENGİNLEŞTİRİLDİ...
Hatta çok daha fazla para kazanıyor. Yatırım yapmak bir risktir.
Yatırım yapmak bir risktir. O riski göze alırsınız. Zarar etme riskiniz vardır. Batma riskiniz vardır. En güzel para kazanma yöntemi. Gidersin faiz yüksekse paranı yatırırsın. Zenginsen parayı kazanırsın. Seçim dönemi yaklaştıkça, bunun tersini uygularsın. Faizleri düşürürsün ve dolayısıyla piyasada daha fazla ihtiyacı olan insana bir miktar para bolluğu yaratmaya çalışırsın. MB’ sı matbaası çalışmaya başlar. Emisyonu artınca Kamu harcamalarını da artmış olur... 2018'den beri bu ekonomik politika uygulanıyor Türkiye'de.

FAİZLER DÜŞER Mİ?

Bakın dikkat edin. 2018 seçimlerinden önce faizler düşüyordu. Seçim bitti.
İnanılmaz. Yani bir anda %8'e yakın bir faize arttırıldı. İşte o dönem hatırlıyorsunuzdur. Merkez Bankası başkanlarıyla Sayın Cumhurbaşkanı arasındaki tartışmaları.
Davul birinde, tokmak birinde olmaz diye tepeden müdahale geldi ve NAS hatırlatıldı.
Ne oldu? Sonra yine aynı şeyi yaşamadık mı? 2023 seçimlerinden önce yani iktidar faiz artırımına gitti, gitti gitti seçimlerden önce düşürmeye başlamadı mı?
Görmedik mi bunu? Niye yapıyorlar bunu?
Çünkü seçim ara seçim…
Genel seçimler arası dönemlerde, seçimlerin olmadığı dönemlerde sermayeyi mutlu eden, o mutluluk dolayısıyla seçim dönemlerindetoplumu mutlu etmeye çalışan, onları tatmin etmeye çalışan bir politika uygulayıp hangi dönemde kime ihtiyaçları varsa onların sesinin çıkmayacağı bir ekonomik model kurdular. Öyle piyasa kaderciliği filan değil.. Yok öyle bir şey.


PİYASA KADERCİLİĞİ YOKTUR
Türk toplumu oy verirken iktisadi olarak karar vereceği zaman son bir yılına bakıyor. Yani 2 yıl önce ne olduğuyla ilgilenmiyor ya. Ya zaten o kadar uzun vadeli düşünebilecek kadar güçlü bir ekonomik durumu yok. Günü kurtarmanın derdinde insanlar.
O yüzden son bir yılda, son bir 1.5 yılda bu iktidarın neden kamu harcamalarını arttırdığını, neden faizleri düşürdüğünü bir de bu açıdan düşünmek lazım. Öyle piyasa kaderciliği falan oradan bir yere varamazsınız. Bu iktidarı piyasa rasyonalitesi içinde durduracak bir zemin yok artık. O Ortodoks neo liberal iktisatçılar dışında birilerini dinlemeleri lazım.
İktisadi modele inanan Amerika dâhil kimse kalmadı. Buradan bir çıkılması lazım artık. İktisadi olarak filan durduramazsınız bu iktidarı.

O yüzden o piyasa kaderciliği bir kere bir kenara bırakılmalı.

O ilk mesele.
İkinci mesele, her olağanüstü durumda, her olağanüstü anda topluma bir alarmist çağrı yapan bir Cumhuriyet Halk Partisi var. Yani işte şuraya gelin, buraya gelin. Tabii ki gelsin insanlar. Bu çok kıymetli bir şey. İnsanların yaptığında, CHP'nin yaptığını da küçümsemiyorum ama hatta çok önemli buluyorum. Ama burada şöyle bir şey var. Normal zamanda, normal günlerde bu sıradan insanları yani sıradan insanı aşağılama bağlamında söylemiyorum. Yani karar alıcıların arasında yer almayan, siyasiliklerin arasında yer almayan, onların aldığı kararlardan etkilenen, gündelik yaşantısına devam eden insanlar, ben dahil, insanları kastediyorum.
Bu insanların hayatını etkileyen kararlar alıyorsunuz ya siz ve iktidar bu insanları dışlıyor ya sistematik olarak bu insanları ancak son bir yıldaki ekonomik durumuna bakabilecek hale getirmiş ya. Muhalefet partisi olarak siz de kamu gücü kullanmadığınıza göre bu insanlara sizin
Vaat edebileceğiniz ne var?
Bir hayaller var.
Bir hayaller var.
İki, o hayallere onları ortak etmek var.
3. Bir gün olağanmış gibi davranıp bir gün olağanüstü gibi olağanüstüymüş gibi davranamazsınız. Yani bu davada eğer ki hukuki altyapısı çöktüyse, eğer ki bu süreç odaklı bir davaysa eğer ki 24
Ekim'de buradan bir Cumhuriyet Halk Partisi lehine karar çıkacağından bu kadar eminseniz dönüp o insanları Ekrem İmamoğlu'nun davası siyasidir anlatamazsınız.
Yani aynı ülkenin içinde bir dava siyasi olup öbür dava hukuki nasıl olabilir ya?
Bir siyasi partiye karşı yürütülen süreçlerden biri hukuki olup biri siyasi nasıl olabilir ya? Bunu nasıl anlatacaksınız insanlara?
Ben hakikaten anlayamıyorum yani.
O yüzden bu ezberleri aşarak yok Milliyetçi Hareket Partisi AK Parti arasında kavga mı var? Ya daha somut mu gelinmesi gerekiyor?
Bakın çok net. MHP ve AK Parti arasında kavga mı var?
Sayın Cumhurbaşkanı Milliyetçi Hareket Partisi'nin günün sonunda her siyasetçi gücü mümkün olduğu kadar kontrol etmek ister. Sistemin içindeki rolünden elbette rahatsız.
Serzenişler şimdiden başladı bile..